29 Mayıs 2012 Salı



“İstanbul‘un Fethinin 559. Yıl Dönümü Kutlu Olsun.”

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği
TDED Sinop Şubesinden Engelli Çocuğa Büyük Jest

Bedensel engelli Sabri Küçük’ e katıldığı Televizyon programı Canlı yayınında akülü araba hayalini gerçekleştireceği sözünü veren Dikmen Belediye Başkanı ve TDED Sinop Şubesi Başkanı Hüseyin Yüksek, sözünü tuttu.

Lisede öğrenim gören engelli öğrencimiz Sabri Küçük’ ün okula gidip gelişlerinde derslerinin aksamaması için akülü araba sözünü yerine getirinceye kadar Belediye Zabıta aracını tahsis etmiğini ve şimdi verdiği sözü yerine getirdiğini ifade etti.

Başkan Yüksek, “Bugün burada bir arabanın bağışını yapmanın çok ötesinde, engelli gençlerimizin, vatandaşlarımızın yanında olması gerektiğini de anlatmaya çalışıyoruz. Dikmen Belediye Başkanı olarak bu konuda büyük hassasiyet gösteriyorum. Bir arabayı alıp engellilerin hizmetine sunmak büyük bir yük değil, ama öğrencilerimiz için büyük bir sorunun çözümüdür. Bundan sonra engelli öğrencilerimizin hayatını kolaylaştırmak için daha çok zaman ve kaynak ayıracağız” dedi.

Başkan Yüksek, engelli olmanın bir kusur gibi algılanmaması gerektiğini, herkesin bir gün engelli olabileceğini, bu nedenle bu konuda iyileştirici adımlar atılması gerektiğini sözlerine ekledi.


28 Mayıs 2012 Pazartesi

Meraklısına Çocuk Kitapları

* Oliver Twist, Charles Dickens
* Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry
* Çocuk Kalbi, Edmondo de Amicis
* Ömer Seyfettin, Hikâyeler
* Kemalettin Tuğcu, Zavallı Çocuk
* Cahit Zarifoğlu, Gülücük
* Mevlâna İdris, Sufi ile Pufi
Çocuk Edebiyatı


      “Gelişme çağındaki çocukların duygu ve düşünce dünyasına, anlama ve kavrama becerilerine seslenen edebiyata çocuk edebiyatı denir. Terim. 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkmış, her yaştan çocuğu hedef alan duyarlılığın ifade biçimi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Edebiyat, çocuğun zevk ve güzellik duygusu bakımından gelişmesine hizmet eder. Onu oyalama, eğlendirme ve eğitme işlevi görür. Duygu ve düşünce dünyasını dilsel ve görsel iletilerle zenginleştir...ir (Sever 2003; 9). Hayatı, insanı ve çevreyi tanıma imkânı sağlar. Çocuk, kendisi için yazılmış edebiyat eserinde, yaşadığı ortamın benzerini bulur. Yazılanlarla yaşananlar arasında ilişkiler kurar, karşılaştırmalar yapar. Çocuk edebiyatı, edebiyatın taşıdığı hemen her niteliği taşımakla birlikte eğitici yönüyle de öne çıkan bir sanal dalıdır. Amacı doğrudan doğruya eğitmek olmasa da, çocuğun dil becerisini, hayal gücünü ve yaratıcı düşünme yeteneğini geliştirmek, çocuk edebiyatının amaçları arasındadır. Çocuk duyarlığını yitirmemiş her yaştan yetişkin yazar ve şairin vücuda getirdiği çocuk edebiyatının temel kaygısı, kullanılan dil ve seçilen temalar bakımından “çocuğa görelik” ilkesidir. Nitelikli bir çocuk edebiyatı ürününden yetişkinler de zevk alabilirler. Önemli olan duyarlığın doğallığı, dilin güzelliği, metnin sağlamlığı, konunun çocuğa uygunluğu, kurgunun çekiciliği ve serüvenin akıcılığıdır. Şiirde canlı bir ses ve ritim, düz yazıda ise serüven, çocuk edebiyatı türlerinin en belirgin özellikler arasındadır.

(Şimşek 2002: 3a).” (Tacettin Şimşek, Çocuk ve Edebiyat, T.E.T. c. 4, s. 543)

(A’DAN Z’YE / Dil ve Edebiyat Dergisi 40. Sayı s.6)

24 Mayıs 2012 Perşembe

Ramazan'ın İlk Müjdecisi

Regaip Kandiliniz Kutlu Olsun!


Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği

19 Mayıs 2012 Cumartesi

19 Mayıs Atatürk’ü Anma,
Gençlik ve Spor Bayramınız Kutlu Olsun!
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği

17 Mayıs 2012 Perşembe

TDED Sinop Şubesi Başkanı Hüseyin Yüksek Öğrencilerin Sorularını Cevaplandırdı

DİLİMİZ BİZİM KİMLİĞİMİZDİR

Dikmen Belediye Başkanı ve Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Sinop Şubesi başkanı Hüseyin Yüksek, öğrencilere Dilin öneminin, değerinin anlamını anlattı. Başkan YÜKSEK konuşmasında; "Dilimizin de bayrağımız gibi bağımsızlığımızın simgesi olduğunu; ulusal bağımsızlığımızı Atatürk’ün düşüncelerine sahip çıkarak koruyacağımızı biliyoruz. Ancak her geçen gün dilimize yabancı dillerden sözcükler girmekte ve bunlar rahatça kullanılmaktadır. Bu durum, dilimizin öz benliğini sürdürebilmesini engelleyen büyük bir tehlike yaratmaktadır oysa dilimiz bizim kimliğimizdir, kültürümüzdür. Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında Türkçe gibi varsıl bir dili olan bizler bu kötü gidişe dikkat çekmeyi; hem kendimizi hem de çevremizi bilinçlendirmeyi; dil kirliliğinin nedenlerini ve kaynaklarını belirlemeyi; dil kirliliğini ortadan kaldırabilmek için çözüm önerileri sunmayı amaçladık." dedi. Ardından öğrenciler Türkiye Dil ve Edebiyat Derneğinin kuruluş amacı ile Başkan YÜKSEK' e sorular sordular Başkan YÜKSEK de öğrencilerin sorularını cevaplandırdı.

Geçmişten bugüne kadar içimizde beslediğimiz hainler, dili yozlaştırmanın mücadelesini vermiştir. Mevcut kavramlarımızı değiştirerek dili çağdaşlaştırdığını ve sadeleştirdiğini söyleyerek gerçek kimliklerini ve kötü emellerini gizlemişlerdir. Doğu kökenli kelimelere savaş açan bu insanlar, yerlilik kisvesi altında dili “lâl” eylemişlerdir. Daha sonra da oyunun ikinci perdesini sahneye koyarak kavram açıklarını Batı kökenli dillerden aldıkları kelimelerle kapatmayı tercih etmişlerdir. Bunun adına da “çağdaşlık” demişlerdir.

Son olarak Başkan YÜKSEK öğrencilere büyüyünce ne olmak istersiniz diye sorunca çocuklar hep bir ağızdan sizin gibi çalışkan bir belediye başkanı olmak istiyoruz dediler. Ziyaret sonunda Başkan YÜKSEK Öğretmen ve Öğrencilerimize hediyelerini takdim ettiler.


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği


Üniversite Temsilciliği

15 Mayıs 2012 Salı


'KARİKATÜRÜN DİLİ'

Konuşmacı: Salih MEMECAN

19.05.2012 (Cumartesi) Saat: 14.00
TÜRKİYE DİL ve EDEBİYAT DERNEĞİ (İsmail Gaspıralı Toplantı Salonu)

Feshane Caddesi Nu:3 EYÜP/İSTANBUL
bilgi@tded.org.tr - www.tded.org.tr

Salih Memecan ile Söyleşi


'KARİKATÜRÜN DİLİ'

Konuşmacı: Salih MEMECAN


19.05.2012 (Cumartesi) Saat: 14.00
TÜRKİYE DİL ve EDEBİYAT DERNEĞİ (İsmail Gaspıralı Toplantı Salonu)
Feshane Caddesi Nu:3 EYÜP/İSTANBUL
bilgi@tded.org.tr - www.tded.org.tr

8 Mayıs 2012 Salı

97 yıl sonra ortaya çıkan ''Çanakkale'' mektubu

31 yaşında iken 7 Haziran 1915'te Seddülbahir Muharebesi'nde şehit olan Cebecioğlu İbrahim Efendi'nin 3 Mayıs 1915 günü babasına yazdığı son mektubunun, torunları tarafından 97 yıldır muhafaza edildiği ortaya çıktı.

Araştımacı-Yazar Hüseyin Lütfi Ersoy, Seddülbahir Muharebesi'nde çarpışan 42. Alay'dan sağ dönen sadece 5-6 askerin olduğunu belirterek, ''Hepsi şehit olmuştur, o Alay'da şehit olan askerlerden biri de mektubun sahibi Cebecioğlu İbrahim'dir'' dedi.

Ersoy, Cebecioğlu İbrahim’in mektubu şehit düşmeden 1 ay önce Osmanlıca yazdığını belirtti.

Cebecioğlu İbrahim Efendi'nin torunu Mehmet Cebecioğlu ise ''Dedemizin mektubunu köydeki evimizde bulduk. Mektup, 97 yıldır köydeki evde duruyormuş. Okuyunca çok duygulandım. Herkesin bilmesini istediğim için hemşehrimiz olan hocamız Lütfi Ersoy'a da mektubu ben verdim'' dedi.

Mektubunun bir bölümü şöyle:
''Merhametli velinimetim, sevgili pederim Mehmet Ağaya.


Bir kere sonsuz bir istekle ve hürmetle selam eder hayır duanızı talep ederim. Eğer beni sorarsanız, elhamdülillah duanızın bereketi ile aciz bedenim sıhhatte olup sizin ömrünüzün uzun olması için gece ve gündüz dua etmekteyim...

Bizim içinde merak etmeyesiniz. Yalnız harçlık için gayette dardayım. Her ne kadar sizlerden çekinerek istesem de para yetmiyor, zor meseledir. Duanıza ve sizlere muhtacım. 'Zira Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de haber veriyor ki benim kullarımdan bir kulum Allah yolunda savaşır da o kuluma her kim ki yardım ederse bende o kuluma kıyamet gününde yardım ederim' buyuruyor. Tabi sizler bedenen yardım edemezsiniz...

Baki ve sağ olmanızı Allah'a arz ediyorum. Mektup gönderecek olursanız Beşinci Kolorduya mensup, On dördüncü Fırkada, 42. Alay'ın Birinci Taburunun İkinci Bölüğünde Üçüncü Mangada sakin er İbrahim bilesiniz.''

Diyarbakır Kitap Fuarı başlıyor

Diyarbakır, 22-27 Mayıs tarihleri arasında Diyarbakır 3. Kitap Fuarı'na ev sahipliği yapacak.

Yaklaşık 100 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla bu sene üçüncü kez düzenlenecek fuarda geniş bir konu yelpazesi içinde konferans, söyleşi, panel, şiir dinletisi gibi 40 kültür etkinliğinde ve imza günlerinde Can Dündar ve Murathan Mungan'ın da bulunduğu 300 yazar okurlarıyla buluşma imkanı bulacak.

3. Diyarbakır Kitap Fuarı ‘nda yer alacak Sabahattin Ali “Bir Fotoğraf Camı Sergisi”nde, 41 yıllık kısa yaşamına çok sayıda eser ve tercüme sığdıran, Türkiye’nin farklı yerlerinde öğretmenlik yaparken öğrencileri üzerinde derin izler bırakan, Ankara’da Devlet Konservatuvarı’nın kuruluşunda ve ilk öğrencilerinin yetişmesinde büyük emeği olan Sabahattin Ali’nin en büyük tutkularından biri olan fotoğrafları sergilenecek.

Girişin ücretsiz olduğu fuar 22-26 Mayıs 2012 tarihleri arasında 10.30-19.30 saatlerinde, kapanış günü olan 27 Mayıs 2012 tarihinde ise 10.30-19.00 saatlerinde ziyaret edilebilir.


'Masumiyet Müzesi' açılıyor


Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk'un ''Masumiyet Müzesi'' isimli romanından esinlenerek hayata geçirilen ve bu özelliğiyle dünyada ilk olan müze, 28 Nisan'da kapılarını ziyaretçilere açacak.

Beyoğlu'nun Çukurcuma semtindeki müze binasının tanıtımına ilişkin düzenlenen basın toplantısında konuşan yazar Orhan Pamuk, müzenin farklı olduğuna dikkati çekerek, ''Bu müze, yaşanan bir hayatı saptıyor. Kemal ile Füsun'un aşkı ve özel yaşamı var burada'' dedi.

Müzenin açılacağı günü 4 yıldır beklediğini, ancak bu günün sürekli ertelendiğini anlatan Pamuk, 1990'ların ortasında romanı yayımladığı gün müzeyi de açmayı düşündüğünü, ancak romanın 2008'de yayımlandığını ve müze açılışının da sonraya kaldığını söyledi.

Müze için Sultanahmet ve Galata gibi yerlerde ev aradığını, ancak orta kesimin yaşadığı Çukurcuma'da karar kıldığını ve 1999'da müzenin kurulduğu binayı aldığını aktaran Pamuk, evi alırken ''Evde hayali bir aile yaşasın, o ailenin kullandığı eşyalar üzerinden hikayemi anlatayım. Sonra bu evi müzeye çevireyim,daha sonra bu aile üzerinden müze kataloğuna benzeyen roman yazayım'' şeklinde düşündüğünü ifade etti.

Pamuk, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Müzenin belgeselci yanı var. 1970'lerden günümüze kadar İstanbul'un eski otobüs ve sinema biletleri, İstanbul'da yaşamak için gerekli sigorta kartları ve banka defterleri, hepimizin günlük hayatta kullandığı pek çok belge, resimler, fotoğraflar, bu şehirde yaşamak için kullandığımız eşyalar, tuzluğundan meyvesine, giysiden mutfak eşyasına hepsinden var bu müzede. Bu müze yaşanan bir hayatı saptıyor. Kemal ile Füsun'un aşkı ve özel yaşamı var burada. Bu durum da müzeyi daha özel kılıyor. Müzenin mantığı çok basit, romanda 83 bölüm var. Müzede de kurumsal ve mantık olarak 83 vitrin ve kutu var. Müzenin mantığı, eşyayı romandaki bölümlere göre toplamaktır. Eşya, müzenin her yerinden bir şey anlatıyor. Bu müzeyi bitirdikçe romanın anlattığı hikaye ile müzenin hikayesi arasında bir ayrım doğmaya başladı. Ayrı hikayeler anlatmıyor, ancak görsel deneyimle okumak arasındaki fark var. Okumak kelimeleri kafamızın sinemasında resimlendirmek. Kelimelerle kafamızda, hayal gücümüzde film izlemektir. Müze ise kafamızda oluşturduklarımıza benzer bir şey.''


'Ruhumun derinliklerinde hala ölü bir ressam var'
''Romancılığı bırakıp niye bu müzeyle ilgileniyorsun?'' diye çok sorulduğunu ifade eden Pamuk, 7-22 yaşları arasında ressam olmak istediğini belirterek, ''Ruhumun derinliklerinde hala bir ölü ressam var. Dışarı çıkıp bir şeyler yapmak istiyor. Ben bu ressama izin verdim, resmetmek, görmekle ilgili düzenlemeler yapmak isteğimin sonucu olarak ortaya çıktı bu müze... Ancak esas sebebi bir roman yazdım bunun müzesi oldu. Dünyada bunun bir benzeri yok. İçimden geldiği gibi yapıyorum'' diye konuştu.

Müze binasının 1897 yılında yapıldığına işaret eden Pamuk, binayı bir mimar arkadaşıyla müzeye çevirmeye başladığını, ancak çalışmaların bir süre sonra durduğunu, daha sonra müze mimarı aradığını, Türkiye'de olmadığı için Alman bir müze mimarıyla tanıştığını ve onun ailesiyle beraber Türkiye'den farklı alanlarda birçok sanatçının müzeye çeşitli katkısı olduğunu bildirdi.

Aslında bütün romancıların ressamlıkla, resimle ilgisi olduğunu belirten Pamuk, ''Ruhum, resimle roman arasında ayrılmış. Bu müze bunları birleştirdi'' diye konuştu.

Pamuk, şunları kaydetti: ''Müzeyi gezmek ortalama 40 dakika ve aynı anda 70 kişinin gezebileceği kapasitede. Özellikle ilk zamanlarda yoğunluk olacağını düşündüğümüzden insanlar sırada beklemesin diye müzenin internet sitesinde bilet satışı yapacağız. İlerleyen yıllarda müzeye ilgiyi azaltmamak için çeşitli etkinlikler düzenleyip, müzeye eklemeler yapmayı düşüyorum. Füsun ile Kemal'in hayatından daha yer vermediğimiz eserler var. Ayrıca İstanbul'da henüz bir İstanbul Müzesi projesi yok. Her görüşten herkes böyle bir projede olmalı ve İstanbul'un günlük yaşantısının anlatılması. Benimkisi ummanda bir kaşık su gibi. Müzeye, bir küçük İstanbul müzesi dediler aynı zamanda.''


'Masumiyet Müzesi'
Bir romandan esinlenen ilk müze olma özelliğini taşıyan müze, Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk'un 2008 yılında yayımladığı ve bugüne kadar 60'a yakın ülkede okuyucularla buluşan aynı adlı romandan esinlenilerek yapıldı.

Orhan Pamuk romanında, Kemal'in sevgilisi Füsun'un eşyayı nasıl topladığını ve onları müzeye hangi mantıkla yerleştirdiğini anlatıyor. 20. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul'daki gündelik hayatı temsil eden bu eşyalar, müzede özenle düzenlenen kutular ve vitrinlerde sergileniyor.

Çukurcuma Caddesi üzerinde 1897 yapımı tarihi bir binada yer alan müzenin, ahşap merdivenlerle birbirine bağlanan 3 katı vitrinler ve yerleştirmelerle donatılıyor.

Ziyaretçilerini 1950-2000 yılları arasına dair İstanbul hayatının pek çok unutulmuş ayrıntısıyla buluşturacak müze, ziyaretçilerine romanın 83 bölümünü temsil eden 83 kutuda sergilenen sinema biletlerinden kibritlere, likör şişelerinden kapı kulplarına, minik biblolardan fotoğraflara uzanan, binlerce eşyadan oluşan bir koleksiyonun yanı sıra müzede eski İstanbul filmlerinden yaratılan bir seçki de sunuluyor.

Müzede çatıya kadar yükselen merdiven boşluğundan aşağıya süzülen ışık, romanın başkahramanları Kemal ile Füsun'un aşk hikayesi ve bu aşka tanıklık eden eşya ve mekanları aydınlatarak, müze ziyaretçilerine romanı elle tutulur, gözle görülür hale getiriyor.

Müze, 28 Nisan'da itibaren salı ve pazar saat 10.00–18.00 saatleri arasında, cuma günleri ise saat 20.00'ye kadar ziyarete açık olacak.

Sefire-i Alem Uluslararası Öğrenci Derneği Ziyareti

11.05.2012 (Cuma) Saat: 14.00
TÜRKİYE DİL ve EDEBİYAT DERNEĞİ (İsmail Gaspıralı Toplantı Salonu)
Feshane Caddesi Nu:3 EYÜP/İSTANBUL
bilgi@tded.org.tr - www.tded.org.tr

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Yönetmen Kamil Koç TDED Osmancık' ta Ders Verdi

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Osmancık Şubesi ile Osmancık Belediyesi işbirliğinde düzenlenen Kısa Film Atölyesi kursiyerlerine Yönetmen Kamil Koç sinema ve sinemada dikkat edilecek hususlar hakkında bilgi verdi.

Osmancık’ta iki gün kalan Kamil Koç, bilginin topluma ulaşım sürecinin son halkasının kitle iletişim araçlarının oluşturduğunu belirtti. Kamil Koç: “ Çağımızın yaygın kitle iletişim ortamları ise görselin ürettiği imaj dünyasından beslenmektedir. Hareketli görüntü dili ise bu imaj dünyasının en yaygın olanıdır.


İnsanı ve insani değerleri hayatının merkezine yerleştirmiş ve buradan kendine farklı dünya görüşleri edinmiş, film, belgesel film, fotoğraf ve grafik tasarım gibi çalışma disiplinlerinden gelen insanların üretimlerinin ve sektörel tecrübelerinin kendilerini getirdiği doğal birliktelikten oluşmuş bir yapıda hareket etmeliyiz. Bu yapı ortaya koyacağı sanat ürünleriyle; insan - eşya, insan - insan ve insan - tabiat ilişkilerinde dengeyi ve bilgiyi açığa çıkartarak yaşamın dinamize edilmesi fikrini yaygınlaştırmayı misyon edinmemiz gerekir.

‘Global Köy’ tanımlaması, II. Dünya Savaşı sonrasında, televizyon ve onun ürettiği kültürü tanımlamak için kullanılmıştır. Geldiğimiz tarihsel dönemde köklü medeniyetlerin ve farklı kültürlerin teker teker tarih sahnesinden silinip dünyanın tek renge ve tek kültüre evrildiğini görmekteyiz.


Hareketli görüntü dilinin yeniden yapılandırılması için teorik ve pratik donanımlı insan kaynağı ile alanında köklü yenilikler üreten merkez olmayı vizyon edinmeliyiz. insanlığa; ince işçilikle işlenmiş sinema filmleri, belgeseller, fotoğraf ve tasarım çalışmaları üretmeyi, bu alanlarda akademik çalışmaları desteklemeyi, festivaller, seminer çalışmaları, senaryo ve film yarışmaları düzenlemeyi hedeflememiz bizleri ileriye götürecektir.” diye konuştu.


Daha sonra sinopsis,kurgu,senaryo gibi konularda bilgiler veren Kamil Koç, kursiyerlerin sorularına cevap verdi.
TDED Sivas Şubesince Rauf Orbay İ. Ö. Okulunda yapılan sözlük dağıtım Töreni

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Sivas Şubesince organize edilen törene Türk Dil Kurumu üyesi ve Cumhuriyet Üniversitesi Rektör Yardımcısı Recep Toparlı, il Genel Meclisi Üyeleri İbrahim YASAK ve Ahmet ÖZAYDIN ile çok sayıda davetli katıldı. Törende bir konuşma yapan TDED Sivas Şube Başkanı Bilal TIRNAKÇI şunları söyledi ;

"Hükümetimiz öğrencilere kitap ve tabletlerini ücretsiz veriyor bizlerde dernek olarak karınca kararınca bu hayırlı hizmete katkı olsun diye sözlük ve imla kılavuzlarını veriyoruz. Recep TOPARLI hocamızın desteğiyle yürüttüğümüz kampanyamızda hedefimiz bütün öğrencilere sözlük ve imla kılavuzu hediye etmektir. Bunu yaparken öğretmenlerimizden de talebimiz çocuklarımıza sözlük ve imla kılavuzu kullanma alışkanlığı kazandırmalarını istiyoruz. Geleceğin büyük türkiyesini böyle kuracağımıza inanıyoruz. Dilimizi bozulmadan gelecek nesillere aktarmanın hazzını yaşayacağız. Bu sahada çalışma yapan bütün kuruluşlara ve bize bu güzel alanı işaret eden başta Genel Başkanımız Ekrem ERDEM beyefendiye teşekkür ediyorum".

Daha sonra rektör yardımcısı Prof. Dr. Recep TOPARLI söz alarak "Geleceğimizin teminatı çocuklarımıza güzel türkçemizin güzelliklerini anlatabilmek için uzun yollar katederek buralara geldik. Bizlere ev sahipliği yapan hocalarımıza ve siz kıymetli kardeşlerime teşekkür ediyorum. Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği nin dil davasında verdiği mücadele taktire şayandır. Geleceğin güzel ülkesi güzel türkçe kullanan nesiller tarafından kurulacaktır.

Prof. Dr. Recep Toparlı, Türkçe'nin öneminin gençlere yeteri kadar anlatılmadığını belirtti. Türkçe'ye gereken önemin verilmediğini, bu nedenle çok fazla yabancı kelimenin günlük yaşamda sıkça kullanılmaya başlandığını belirtti ve gençlerin Türkçe'ye sahip çıkmalarını istedi. Türkçe'yi anne sütüne benzeten Toparlı, "Nasıl ki anne sütünün yerine hiçbir şey konulamıyorsa Türkçe de öyledir. Onun yerini hiçbir dil tutamaz"" dedi

Okul müdürü tarafından yapılan teşekkür konuşmasının ardından okulda okuyan öğrencilere Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan türkçe sözlük ve imla kılavuzları ve anaokulu öğrencilerine de oyuncaklar dağıtıldı.


Her dilde leb demeden leblebiyi anlayacak!

Mike Lazaridis başarısını da başarısızlığını da mühendis zekâsına borçlu. 1996’da Research in Motion (RIM) markasıyla çıkardığı inter@ctive isimli çağrı cihazıyla kablosuz iletişimi sonsuza kadar değiştirdiğinin farkındaydı. Mesaj almakla kalmayıp mesaj da gönderebilen bir çağrı cihazı olan inter@ctive bugünkü akıllı telefonların atası sayılabilir. Ve 1999’da çıkan ilk Blackberry 6750 ile her şey değişti. Telefon ve epostayı bir arada sunan cihaz bir anda Wall Street çalışanlarının gözdesi oldu. Sonra Blackberry çılgınlığı başladı. BB piyasaya çıktığı yıl, RIM’in gelirleri yüzde 80 artıp 85 milyon dolara çıktı. 1999’da halka açılan şirket 255 milyon dolar topladı. 2000’deki bir başka halka arzda 900 milyon dolar daha geldi. 2007’ye gelindiğinde artık RIM 42 milyar dolarlık bir imparatorluktu. Ancak Lazaridis’in mühendislik geçmişi pazarı doğru okumasına engel oluyordu. Cihazları daha geniş kullanıcıya açıp, yeni kitleleri kazanmaya çalışmaktansa küçük geliştirmelerle olanı korumayı, risk almamayı tercih ediyordu. Ona göre sağlam bir donanım, yazılımdan daha öndeydi. Bu vizyon 2007 yılına kadar gayet de güzel çalıştı. Ancak 9 Ocak 2007’de “Telefonu yeniden keşfettik” diyen bir adam tüm bu büyüyü bozacaktı. IPhone sahneye çıkmıştı. Mühendis olmayan Steve Jobs, büyük kitleleri etkilemeyi başardı ve bugün insanlar “RIM satılacak mı, patentleri ne olacak?” der oldular. İşte bu nedenle önceki gün elinde bir telefonla sahneye çıkan adamın söyledikleri RIM için çok önemli. CEO Thorsten Heins, en vurucu özelliklerini anlattığı yeni işletim sistemi 10 ile RIM’i donanım firmasından yazılım firması olmaya taşımayı hedefliyor. Orlando’daki toplantıya katılan yüzlerce uygulama geliştiricisine birer Blackberry 10 Alpha Dev kod isimli cihazdan hediye edildi. Onlardan beklenen, geliştirdikleri yazılımları cihazda çalışır hale getirmek ve yılın son çeyreğinde BB App World formasıyla sahaya sürmek. Kuzey Amerika’da yaşanan büyük kayıplara rağmen firma gelirlerinin yüzde 61’ini bu pazarın dışındaki ülkelerden sağlıyor. Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Suudi Arabistan gibi pazarlarda pazar payını artırmayı hedefliyor. Bu nedenle yeni çıkacak olan 10 platformu ve cihazların lokalizasyonuna büyük önem veriyorlar.

İKİ YILDIR BEKLENİYOR Krizden kurtarıcı gözüyle bakılan yeni CEO Thorsten Heins’ın neredeyse iki yıldır beklenen yeni işletim sistemi 10’un en vurucu özelliklerini anlattığı konuşması yüzlerce uygulama geliştiricinin alkışlarıyla kesildi.

BLACKBERRY 10 PLAYBOOK’UN MİNİK KOPYASI Bir akıllı telefonun prototipini kurcalamak hayatımda ilk kez başıma gelen bir şey. Orlando Blackberry World Jam’de bu şansa eriştim. Cihaz, ülkemizde satışa sunulmayan Playbook tabletin minik kopyası gibi. Köşeli hatları ve yüksek kalite materyaliyle iyi bir izlenim bırakıyor. Tasarım, IPhone 4S’i çağrıştırsa da, ekran daha büyük ve ekranın etrafında hiç düğme yok. En önemli artısı bir micro HDMI girişi var. Cihazın en büyük inovasyonu klavyede saklı. Birkaç harf bastıktan sonra kelimenin tamamını anlayan yazılım, yazacağınız kelimeyi harflerin üzerine koyuyor ve parmağınızı yukarı doğru kaydırdığınızda kelime, cümle içine yerleşiyor. RIM yetkililerine göre bu klavye tüm dillerde aynı reaksiyonu verecekmiş.

BB 10 TÜRKÇE VE F KLAVYELİ GELECEK RIM CEO’su Heins’a bu işletim sisteminin en önemli inovasyonlarından olan klavye sisteminin Türkiye gibi pazarlarda lokalizasyonlarının ne zaman yapılacağını sordum. Türkiye’de ilk andan itibaren Türkçe çıkacağını hatta diğer lokalize ayarlarının da yapılmış olacağını enerji ve istekle belirtti. RIM yetkilileri de F klavyenin de sistemde seçenek olarak yer alacağını belirtti. Bu habere çok sevindim. BB 10 Türkçe ve F klavyeli gelecek.

GAZETE HABERTÜRK / Rahşan GÜLŞAN
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Sivas Şubesi'nden Muhteşem Konser


Anayasanın Dili Sempozyumu Ankara’da Yapıldı

Düşünce ve bilim adamlarına, görüşlerini ifade edebilecekleri bir zemin hazırlamak ve sempozyum sonucu ortaya çıkacak kalıcı bir metinle, Türkiye Büyük Millet Meclisine anayasa hazırlık çalışmalarında katkı sunmak amacıyla Türk Dil Kurumu, Dil ve Edebiyat Derneği, Türkiye Yazarlar Birliği ve Ankara Büyükşehir Belediyesince “Anayasanın Dili Sempozyumu” 24 Nisan tarihinde Ankara’da gerçekleştirildi.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin, Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı Mehmet D. Doğan ve Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Genel Başkanı Ekrem Erdem’in açış konuşmalarıyla başlayan sempozyumun öğleden sonraki bölümüne Başbakan Recep Tayyip Erdoğan katılarak bir konuşma yaptı.

Filozof ve dil bilimci Wittgenstein'ın “Dilimin sınırları dünyanın sınırlarıdır” sözünü hatırlatan Başbakan Erdoğan, bebek ve çocukların, “dilleri olmadığı için dünyalarının da sınırlı olduğu” yorumunun yapıldığını dile getirerek aynı durumun yetişkinler için de söz konusu olduğunu, hayatı boyunca dağarcığındaki 450-500 kelimeyle iletişim kuran bir kişinin edebî eser üretmesinin beklenemeyeceğini ifade etti.

Dünyadaki her dilin aslında zengin ve edebî eser üretmeye, bilim dili kurmaya, kanun dili oluşturmaya müsait olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, dünyadaki tüm diller gibi Türkçe de zengin kelime hazinesiyle, bu dili konuşan herkese sonsuz, sınırsız, engin bir muhayyile sunabilecek güce sahiptir, dedi.

“Dil üzerinde mühendislik yapmak, dünyanın sınırları üzerinde mühendislik yapmaktır. Dile müdahale etmek düşünceye müdahale etmektir. Kelimeler arasında ayrım yapmak, kelimeleri yasaklamak, sınırlandırmak hiç kuşkusuz düşünceyi sınırlandırmaktır.” diye konuşan Başbakan, dili hem korumak hem de yaşatıp geliştirmek gibi bir sorumluluklarının bulunduğunu vurguladı. Erdoğan, bu sorumluluğun dili kullanan herkes, kanun yapanlar, yazanlar, toplum karşısında konuşan siyasetçiler ve sanatçılar tarafından taşınması gerektiğini ifade etti. Dil, edebiyatçıların, yatırımcıların, medya mensuplarının, siyasetçilerin, bilim adamlarının gayretleriyle korunabilir vurgusu yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yeni bir anayasa yapılması için toplumun her kesimi tarafından yürütülen gayretlerde anayasanın dilinin de gündeme getirilmesini son derece isabetli bulduğunu belirtti ve “İnşallah dilimizin yaşatılması, dilimizin kazanımlarının muhafaza edilip daha da geliştirilmesi noktasında da yeni anayasa toplum için yol gösterici olacaktır diye düşünüyorum.” dedi. Başbakan Erdoğan, anayasadaki dil meselesinin sadece zahirden, görünenden ibaret olmadığını, meselenin bir de mana yönünün bulunduğuna dikkati çekti ve asıl önemli olanın mana yönü olduğunu vurguladı.

Başbakan konuşmasında ayrıca sadece hukukçuların, siyasetçilerin ve uzmanların anladığı bir dilde değil, millete ait, milletin diliyle ve milletin anlayacağı şekilde bir anayasa oluşturacaklarını belirterek, “Dilimiz dünyamızın sınırlarıdır. Anayasanın dili dünyamıza, muhayyilemize, özellikle de özgürlüklerimize sınır koymayacak. Tam tersine anayasa, diliyle, ihtiva ettiği manayla kucaklayıcı olacak, kuşatıcı olacak, 75 milyonun her birinin 'işte bu benim anayasam' diyerek sahipleneceği bir anayasa olacak.” diye konuştu.

Sempozyum, anayasaların dili, Türkiye’de kanunların dili, bir dil ve edebiyat metni olarak anayasa üst başlıklarıyla düzenlenen üç oturum ile sürdü. Anayasa metninin yazımının daha hazırlık aşamasında anayasa tekniği ile birlikte uzman hukukçuların, dil bilimcilerin ve edebiyatçıların düşüncelerinin alınmasına imkân veren ve Türkiye'de konusu itibariyle bir ilk olan sempozyum, Genel Ağ’dan canlı olarak kamuoyuna sunuldu.

Sempozyum sonucunda şu maddeler üzerinde görüş birliği sağlandı:

1. Yeni anayasa; sade, anlaşılır, özlü ve toplumda genel kabul görmüş yaşayan Türkçe ile kaleme alınmalıdır.

2. Yeni anayasada; ama, ancak, lakin, fakat gibi bağlaçlara mümkün olduğunca yer verilmemelidir.

3. Yeni anayasada; farklı anlamlara gelecek kelimeler kullanılmamalı, gereksiz tekrarlara yer verilmemeli, mümkün olduğu kadar kısa bir metin olmalıdır.

4. Anayasa yazım komisyonunda, mutlaka dilciler ve edebiyatçılar da yer almalı ve yeni anayasa, bilim adamları ve edebiyatçılardan oluşan bir komisyonun denetiminden geçirilmelidir.

5. Yeni anayasada; anayasaların özgürlüğünü sınırlayan ve anayasa maddelerini hapseden başlangıç bölümü olmamalıdır.

6. Herkesin zihnindeki karşılığı aynı olan kelime ve kavramların tercih edilmesi, otoritenin dayatması izlenimini uyandırmayan bir dille ele alınması büyük önem arz etmektedir.

7. Yeni anayasanın lafzı ile ruhu ardasında bir tutarlılık olması bilim adamları ve edebiyatçılar olarak arzumuzdur.

8. TBMM’de bir “ Dil Komisyonu” kurulmalı, bütün kanun tasarı ve teklifleri komisyonun denetiminden geçirilmelidir.

4 Mayıs 2012 Cuma

Rahim Er ile Söyleşi

'EDEBİYATIN DİLİ'

Konuşmacı: Rahim ER


05.05.2012 (Cumartesi) Saat: 14.00
TÜRKİYE DİL ve EDEBİYAT DERNEĞİ
(İsmail Gaspıralı Toplantı Salonu)
Feshane Caddesi Nu:3 EYÜP/İSTANBUL
bilgi@tded.org.tr - www.tded.org.tr
DİL ve EDEBİYAT DERGİSİ 41. Sayı Çıktı!

Fetih Edebiyatı

Dizeler LIII
Çev. Adnan ÖZER
Gustavo A. Becquer

Sekiz Yüz Elli Yedi
Nazım Hikmet

Sezai Karakoç'ta İmgelerin İhyası ve İmhası
Ömer Lekesiz