29 Kasım 2012 Perşembe

DİL ve EDEBİYAT Dergisi 48. Sayı Çıktı!

Etik ve Estetik Kriterlerin İhmali:
“HAKİKAT BOŞLUĞU”
Hilmi Yavuz ile Söyleşi

Gözyaşının Ardındaki Feryat
MUSTAFA YÜREKLİ

Din ve Sanat Arasındaki Köprü: Mircea Eliade
ÖMER LEKESİZ

Benim İçin Ağlayın
EROL YILMAZ

21 Kasım 2012 Çarşamba


Sn. Üzeyir İLBAK ile Cumartesi Buluşmaları

“MEDENİYET, KÜLTÜR ve YABANCILAŞMA”

Konuşmacı
Üzeyir İLBAK(DİL ve EDEBİYAT Dergisi Genel Yayın Yönetmeni)


24 Kasım 2012 (Cumartesi) Saat: 13.00
TÜRKİYE DİL ve EDEBİYAT DERNEĞİ (Ahmet Yesevî Toplantı Salonu)

Feshane Cad. Nu: 3 Eyüp / İstanbul
Tel: 0212 581 69 12 - 581 61 72

 
 

20 Kasım 2012 Salı

 
“Okunacak en büyük kitap insandır.”
Hacı Bektaş-i Veli
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Kadınlar Komisyonumuzun Sadece Hanımlar İçin Düzenlediği
Cuma Sohbetinin Konuğu Sn. Zekiye ÇAPAN

 
"TOPLUMSAL İLETİŞİMDE DİLİN GÜCÜ"

Konuşmacı

ZEKİYE ÇAPAN
(Aile ve Çocuk Danışmanı)


30 Kasım 2012 (Cuma) Saat: 14.00
TÜRKİYE DİL ve EDEBİYAT DERNEĞİ (Ahmet Yesevi Toplantı Salonu)

Feshane Cad. Nu:3
EYÜP/İSTANBUL
0212 581 69 12

 
 
TÜRKİYE DİL ve EDEBİYAT DERNEĞİ'NDE YENİ DÖNEM DERSLER BAŞLIYOR!

Oğuz Gülay'dan Diksiyon, Doğru ve Güzel Konuşma Dersleri

KURS PROGRAMI

Kurs Başlama Tarihi: 17 Aralık 2012 (Pazartesi)
Kurs Bitiş Tarihi: 11 Mart 2013 (Pazartesi)
Kurs Süresi: 10 Hafta
Kurs Saatleri: 18:30 - 21:00 arası (Pazartesi)

Yeni Dönem Diksiyon Kursu Ön Kayıt ve Detaylı Bilgi İçin:
Feshane Caddesi Nu:3 EYÜP/İSTANBUL
Tel: 0212 581 6912 - Fax: 0212 581 1254
www.ded.org.tr - bilgi@tded.org.tr
 
 

19 Kasım 2012 Pazartesi

Sn. Hilmi YAVUZ ile Cumartesi Buluşmaları

"DİN, MEDENİYET, KÜLTÜR ve DİL "


HİLMİ YAVUZ KİMDİR?




Konuşmacı

Hilmi YAVUZ

17.11.2012 (Cumartesi) Saat: 13:00' da TÜRKİYE DİL ve EDEBİYAT DERNEĞİ'nde Sn. Hilmi Yavuz ile "Cumartesi Buluşmaları" yoğun katılım ve büyük ilgi ile gerçekleşti.
















Rasim Özdenören: Aziz Nesin kültürel Müslümandı

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği (TDED)'in kurumsal yayını Dil ve Edebiyat dergisine röportaj veren Yazar Rasim Özdenören, Aziz Nesin için, "Kültürel Müslüman'dı." ifadesini kullandı.

Necip Fazıl'ın çıkardığı Büyük Doğu dergisinde yazmaya açık birisi olmadığını anlatan Özdenören, 'Yedi Güzel Adam' listesi hakkında da konuştu.

Mavera dergisinin kurucularından, Yazar Rasim Özdenören, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği (TDED)'in kurumsal yayını Dil ve Edebiyat dergisine konuştu. Özdenören, derginin Genel Yayın Yönetmeni Üzeyr İlbak'la yapılan söyleşide, Aziz Nesin için 'Kültürel Müslüman' nitelemesinde bulundu. Özdenören, bu düşüncesini şöyle açıkladı: "Kendisi İslam'a inanmadığını, Müslüman olmadığını ifade ettiği halde, o tarihlerdeki bir yazımda 'Aziz Nesin her ne kadar kendisinin Müslüman olduğunu kabul etmiyor ise de şu anda bir Boşnak vatandaşı olsaydı ve Bosna-Hersek'te yaşıyor olaydı Sırplar onu da Müslüman diye öldürürlerdi.' diye yazmıştım. Yani kültürel Müslümanlık böyle bir şey… Kişinin kendini Müslüman hissedip hissetmemesinin dışında, insan kültürel aidiyet olarak da Müslüman kimliğini taşıyabiliyor."

"Büyük Doğu'yu düzenli yazma manasında kendi dergimiz olarak görmüyorduk." ifadelerini kullanan Özdenören, şunları söylüyor: "Onun ekolünden geliyor veya öyle görünüyor olmak ayrı bir şey, bir derginin yazı kadrosunda yer almak ayrı bir şey... Büyük Doğu hiçbir zaman bizim yazma ortamımıza açık duran bir dergi değildi. Ya da şöyle söyleyeyim; belki açıktı ama ben orada yazmaya açık birisi değildim. Çünkü Büyük Doğu dergisinin üslubu da, tutumu da farklıydı."

Özdenören, Mavera yazarları hakkında efsanevi bir niteleme haline gelen 'Yedi Güzel Adam' sözünü ise şöyle açıkladı: "Yedi Güzel Adam ifadesi, benim de aralarında bulunduğum yazarlar ve şairler grubuna yakıştırıldı. Bazı isimler hariç diğerleri zamanla bu sayıya girdi, çıktı… yedi kişilik isim listesinden beş tanesi her zaman demirbaş olarak kaldı, iki tanesi sürekli değişti… Kayıtlara geçmesi için bu yedi kişilik asıl listedeki isimlerin şunlar olduğunu söyleyeyim: Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören, Akif İnan, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören. Listenin orijinali budur… Şunu özellikle belirtmek gerekir ki, "Yedi Güzel Adam" nitelemesi Mavera ile değil, Cahit Zarifoğlu'nun kendi şiir kitabına isim olarak seçtiği 1974 yılından itibaren dillerde dolaşır oldu."



Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği
TDED Osmancık Şubesi İlkokul ve Ortaokul Öğrencilerine Okuma Kitabı Dağıttı

OKUMA KÜLTÜRÜNÜ GELİŞTİRMEYE ÇALIŞIYORUZ

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği (TDED) Osmancık Şubesi ilkokul ve ortaokul öğrencilerine okuma kitabı dağıttı.

Nar Yayınları tarafından TDED Osmancık Şubesine gönderilen hikaye kitapları ve romanlar dernek yönetimi tarafından ilçedeki okullara dağıtıldı.

Dernek Başkanı Kazım Sekili ile Yönetim Kurulu Üyeleri Mahmut Tökel ve Mahmut Özhan Arslan İnönüzaferi İlkokulu, Cumhuriyet İlkokulu, Org. Ahmet Çörekçi Yatılı Bölge Ortaokulu, Osmancık Ortaokulu ve İmam Hatip Ortaokulunu ziyaret ederek kitapları öğrencilere dağıttılar.

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneğinin kültürel ve sosyal faaliyetlerin yanı sıra eğitim alanında da birçok faaliyette bulunduğunu belirten Dernek Başkanı Kazım Sekili, eğitim faaliyetleri kapsamında derneğe gönderilen kitapların öğrencilere ulaştırıldığını söyledi.

Okuyan bir nesil yetişmesini arzu ettiklerini ifade eden Sekili; “Dernek olarak eğitim faaliyetlerini önemsiyor ve öğrencilere yönelik sık sık faaliyetler düzenlemeye özen gösteriyoruz. Nar Yayınları tarafından derneğimize gönderilen çeşitli içerikteki kitapları öğrencilerimize ulaştırdık. Okul kütüphaneleri ve sınıf kütüphanelerine de kitaplar hediye ettik. Amacımız öğrencilerimizin daha çok okuması ve çok okuyan bir neslin yetişmesidir. Okul yöneticileri ve öğrencilerimiz isterlerse Nar Yayınlarında yazan yazar ve şairlerimizi ilçemize getirerek öğrencilerimizle ve halkımızla da buluşturabiliriz.” dedi.









TDED Osmancık Şubesi

16 Kasım 2012 Cuma

Sn. Hilmi YAVUZ ile Cumartesi Buluşmaları

"DİN, MEDENİYET, KÜLTÜR ve DİL "
 
HİLMİ YAVUZ KİMDİR?
 

HİLMİ YAVUZ, TDED CUMARTESİ BULUŞMALARI'NDA
 
     Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği (TDED)'in geleneksel olarak düzenlediği "Cumartesi Buluşmaları"nın bu haftaki konuğu Şair ve Yazar Hilmi Yavuz.
 
     Yavuz, derneğin Eyüp'teki genel merkezinde "Din, Medeniyet, Kültür ve Dil" konulu sohbet yapacak. Ünlü Şair'in 17 Kasım 2012, Cumartesi saat 13:00'te başlayacak sohbet tüm katılımcılara açık olacaktır.
 
Hilmi Yavuz Kimdir?
     Hilmi Yavuz, 1936 İstanbul doğumludur. İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdi. İngiltere’de BBC Radyosu'nda çalıştığı yıllarda (1964-1969) Londra Üniversitesi edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde yüksek öğrenimini tamamladı. Dönüşünde Cumhuriyet, Milliyet, Yeni Ortam gazetelerine (bir kısmı Ali Hikmet ismiyle) eleştiriler, incelemeler yazdı. Halen Mimar Sinan Üniversitesinde Uygarlık tarihi, Boğaziçi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde felsefe dersleri veriyor. Lise sıralarında Dönüm dergisi ile şiire başlayan Yavuz'un ilk kitabı “Bakış Kuşu” (1969) idi. “Doğu Şiirleri” ile 1978 Yeditepe Şiir Armağanı’nı, “Zaman Şiirleri” ile de 1987 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü kazandı.

TÜRKİYE DİL ve EDEBİYAT DERNEĞİ (Ahmet Yesevi Toplantı Salonu)
Feshane Cad. Nu:3
EYÜP/İSTANBUL
0212 581 69 12
bilgi@tded.org.tr - www.tded.org.tr

10 Kasım 2012 Cumartesi



Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü 74. ölüm yıldönümünde sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği
Cahit Zarifoğlu Kıbrıs Harekatı'nda subaydı

Ekrem Erdem'in genel başkanı olduğu Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği'nin yayınladığı Dil ve Edebiyat dergisi, Kasım sayısını “Mavera Dergisi Özel Sayısı” olarak çıkardı.
Genel Yayın Yönetmeni Üzeyir İlbak'ın Rasim Özdenören ve Atasoy Müftüoğlu'yla yaptığı söyleşilerle, Nazif Gürdoğan, Mustafa Özçelik, Mustafa Miyasoğlu, Mustafa Yürekli, Mehmet Atilla Maraş, Ömer Lekesiz, Nurettin Durman, Hüseyin Yorulmaz ve Zafer Acar'ın yazılarıyla dikkat çekiyor, bu sayı. Mustafa Yürekli, Dil ve Edebiyat'ın ‘Mavera Dergisi Özel Sayısı' sayısına ‘Kelimeler Andı Bekler' şiiriyle ve ‘Mavera'nın Önderliği ve Cahit Zarifoğlu' yazısıyla katkıda bulundu.

Babamla Cahit Zarifoğlu, aynı dönemde, 1974 yılının Ocak ayından itibaren Sarıkamış Dağcı Alayı'nda asteğmen yedek subay olarak görev yaptılar.


Her hafta salondaki masaya oturur, pencereden gelen ışığın altında, titreyen ellerimle tesbih boncuklarını ipe toplar gibi bir dosya kağıdına tek tek harfleri dizerdim, babama uzun uzun mektuplar yazardım. Okul hayatımı anlatırdım, okuduğum kitapları.. Dahası ailedeki tüm gelişmeleri ayrıntılarıyla yazardım. Babam da ancak iki üç ayda bir mektubuma cevap verirdi. Anneme gönderdiği mektuplarda benim yazmamdan duyduğu mutluluktan bahsederdi, bu da bana yeterdi. Asker babaya mektup yazmak oğlunun vazgeçilmez görevi olmalıydı. Babama mektup yazarak, çok erken yaşta bilgilerimi, gözlemlerimi, düşüncelerimi ve duygularımı kağıda dökme becerimi geliştirdim, yazmanın tadına vardım.

Babam askerde çok fotoğraf çekilmişti.. Mektuplarında fotoğraflarına dair açıklamalar da yapardı. 1974 Sarıkamış Kış Tatbikatı'yla ilgi fotoğraflar da göndermişti.. Barınmak için kardan evler yapmışlardı, bu çok dikkatimi çekmişti. O tatbikatta tüm askerler bembeyaz askeri elbiseler giymişti. Bir de ‘leken' ya da ‘hevenk' adı verilen, kara batmamak için ayağa takılan bir tür örgülü ayaklıklar vardı, ilginç gelmişti bana. Bütün bu ayrıntıları, Erzurum dönüşü Ankara'daki ziyaretimde Cahit Zarifoğlu'na anlattım.

Babamla Cahit Zarifoğlu, CHP - MSP Koalisyon Hükümeti döneminde Kars - Sarıkamış'ta askerdi. 1974 yılının Haziran ayında Kıbrıs harekatı gerçekleşti.. Savaşa giren orduda babam subaydı. Genel Kurmay, Kıbrıs dağlık bir bölge olduğu için Sarıkamış Dağcı Alayı'na hazırlanma emri göndermişti. Savaşa hazırlık amacıyla tatbikatları sıklaşmıştı. Babamın mektupları azaldı.

Okullar yaz tatiline girdi, annem kardeşlerimi alıp köye gitti. İmam Hatiplerin orta kısmını açılmıştı. Babam askerdeydi, istesem evimize yakın olan Atatürk Ortaokulu'na kayıt yaptırabilirdim. Nerede okuyacağıma ben karar verecektim. Hiç tereddüt etmeden İmam Hatip'e kayıt yaptırdım. Ben şehirde kaldım, bir hocadan Kur'an-ı Kerim dersleri alacaktım. Altı yaşımdan beri, sekiz senedir Kur'an okuyordum ama kayıtla birlikte bir heyecan kapladı, hazırlanmak istiyordum.

Şehirde kalmamın asıl nedeni, Kıbrıs Harekatı'nı izleme arzusuydu. Adana Askeri Hastanesi, evimize yakındı. Her gün, helikopterlerle Kıbrıs'tan şehitler ve yaralılar geliyordu.. Askeri hastanenin çevresinde halk toplanıyor, helikopterleri bekliyordu. Yaralı askerler sedyelerle çıkarıldıkça, bir feryat kopuyordu. Sürekli, şehitlik ve gazilik üstüne konuşmalar yapılıyordu. Babam henüz cepheye geçmemişti ama ben helikopterden babam da çıkacakmış gibi endişelenirdim. Savaşa girmiş bir ordunun subayı olarak babam, Kars'ta nasıl hazırlanıyordu cepheye gitmek için? O günlerde, babamın tatbikatlardaki çırpınışlarını, askerlerin kışladaki telaşlarını, ne düşündüklerini, neler hissettiklerini çok merak ederdim. Babamın şehit olması durumunu düşünürdüm. Nefeslerimizi tutmuş, gazetelerden, radyodan harekatın aşamalarını adım adım izlerdik.

Yaşamak kitabında Cahit Zarifoğlu'nun anlattığı Sarıkamış'taki askerlik anılarını, ben babamın da askerlik anıları olarak, yani çok farklı bir duyarlılıkla okuyorum: ‘İki hafta olmadı bile. Toprağa kapanın karın ardından koşuşuyorlardı. Araçlar yük planlarına bakarak aceleyle yüklenirken her an birlikte ‘güneye kayma' durumuyla hazır olunacaktı. Yakın bir tehlike olmadığına göre alarm bölgesine gidilmez sanırım diyor, barış içinde askerliğin pandomimi yine de hava hedeflerine karşı dikkatli olunmalı benzin ve cephane ikmali yapılırsa yapılsın namluyla birlikte düşmana bakılsın çoraplar yamansın gereğinde günlerce arazide yaşayacak şekilde çeşitli amaçlara uygun çadırlardan uyku tulumuna portatif karyoladan mutfak malzemesine berber saraç terzi avadanlıklarına dek herşeyler koşturuluyor. Ve koşarken başını kaldırıp başka şeye bakamazsın.'[1]

Cahit Zarifoğlu, Yaşamak'ta anlattıklarına göre bir vatan görevi olarak yaptığı askerliğe, zihnen yenilmemiş, bir Müslüman şair olarak son derece uyanık ve diri görünüyor. Üstelik Sarıkamış'ta da boş durmamış, vakit buldukça okuyup yazmış. Sarıkamış notları, Cahit Zarifoğlu'nun sadece askerlik anılarından oluşmaz, tıpkı babam gibi bir otelde kalır ve sınırlı olsa da halkla ilişki kurar.

‘SARIKAMIŞ 1974'[2] başlıklı on bir sayfalık metinde, şairin Doğu Anadolu'ya ve insanımıza dair gözlemlerine de yer verilmiştir. Yine Sarıkamış başlıklı on üç sayfalık metinde[3], Allah, kaniat ve insan arasındaki ilişkilere ilişkin düşüncelerin yanı sıra, babasıyla ilişkilerine ve yazışmalarına, doğu batı meselesine, edebiyat meselelerine, roman ve şiir çalışmalarına ilişkin bilgilere ve düşüncelere ayrıntılı bir şekilde yer verildiğini görürüz.

KIBRIS'A ASKER SEVKİYATI

Yaşamak'taki ‘SARIKAMIŞ - MERSİN TREN HATTI ÜZERİNDE OCAK AYINDA BİR KAÇ GÜN VE GECE 1975.'[4] başlıklı ikinci metin, Sarıkamış Dağcı Alayı askerlerinin Kars'tan Mersin'e sevk edilişini anlatır. Cahit Zarifoğlu ve babam, askerlerini Mersin'den gemiye bindirip Kıbrıs'a götürecektir. Beş sayfada anlatılan bu tren yolculuğunu babamda kaç kez ayrıntılarıyla dinledim. Cahit Zarifoğlu bir kondoktörle sohbetine yer verir bu yazıda: ‘Biraz daha sürer bu yokuş dedi. Belki üç saat daha. Sonra döndük demektir öteki sırta. Ve o zaman ta denize kadar fırtına hızıyla gideriz. Bilmiyorsunuz Allah'ın lütfu sırtı dönmeden makinist değişecek. Şimdikini bayır aşağı inen yollara vermezler hiç. Zira tren hızlanmaya başlayınca durulması gereken istasyonları yavaşlanması gereken virajları ve çürük toprakları anlamsız bulduğunu bilmem kaç kez resmen ifadesi alındığında söylemiştir. İlerlemiş batıda biz makinistler için bu tür zorluklar yoktur der.'[5] Doğu makinisti, yokuş ustası. Batı makinisti de iniş ustası. Güzel bir ayrıntıdır bu, hiç unutamadığım.

Babamın anlattığı askerlik anılarıyla, Cahit Zarifoğlu'nun kaleme aldığı metinler arasındaki farkta, hayatla edebiyat arasındaki ilişkiyi, sanatta öz biçim ilişkisini kavradığımı söyleyebilirim.. Yazarlığın titiz ve ayrıntılı bir gözlem olduğunu herkes bilir, ifade gücünün ve betimlemelerin önemini.. Yazarlar arasındaki fark, neyi, nasıl anlattıklarında gizli..

Yolculuk boyunca yaşanan ilginç olaylar ve durumlar, Cahit Zarifoğlu'nun kaleminde özgün ve çarpıcı bir anlatıma dönüşmüş: ‘Nihayet o sonsuz hıza eriştik. Falan yerde bize sıcak yemek hazırlamışlar. Peronda bir hizada duran büyük kazanları ekmek yığınlarını gördük. Trenin beklendiği saatte görünmesi fakat durmadan hızla yoluna devam etmesi çorba kazanlarının ve ekmek yığınlarının başında bekleyenleri dehşete düşürdü. Hayretle açılmış yüzlerce yuvarlak ağız gördüm.'[6]

Metinden, trenle asker sevkiyatı yapıldığını çıkarmak oldukça güç, askerlerden hiç söz etmediğinden. Bu yüzden, Kanal 7'nin yaptığı, yönetmenliğini Mahmut Fazıl Coşkun'un ve metin yazarlığını İsmail Kılıçaslan'ın üstlendiği, ‘Yaşamak' belgeselinde, tren yolculuğu yapan Cahit Zarifoğlu kırklı yaşlarda ve sakallıdır, oysa askeri üniformasıyla otuzlu yaşlarda bir genç subay olmalıydı.

Kıbrıs'a varışları ve Cahit Zarifoğlu'nun ilk izlenimleri, ‘GİRNE 1975'[7] başlıklı metinde yer almaktadır: ‘Ordu Evi, büyük otellerden birine yerleşmiş, denize bakan büyük odalardan birinde sıkılarak yaşıyorum bu insanları[8] neden sevemedik diyorum dillerinden mi yani rum aksanı ile konuştukları türkçelerinden mi yoksa imamsız camilerinden, ezansız camilerinden, cemaatsiz camilerinden, cumaları bile civardaki türk birliğinden gelenlerin dışında hemen hemen cemaati olmayan camilerinden mi.' Babam da anlatırdı, Kıbrıslı Türklerin İslam'dan uzaklaştırılarak nasıl yabancılaştırıldıklarını. Adana'da Kıbrıslılarla karşılaşınca özel olarak ilgilenirdim, tanışıp konuşmaya çalışırdım; bir toplum kendi medeniyetinden koparılıp yabancılaştırılınca insanların ne hale geldiğini görüp acı duyardım ve İngiliz hayranı oluşlarına bir anlam veremezdim. Anadolu insanının da yakın tarihte Batıcı politikalarla böylesine yabancılaştırılmak istendiğini düşünür, üzülürdüm.

Babam, askerleriyle Kıbrıs'a sevk edildiklerini bize haber vermemişti. Annem köyde olduğu için yazmadığını düşünüyordum. Bir gün Kıbrıs'tan geldi mektubu. O kadar heyecanlandım ki.. Harekat durmuştu ama ordumuz hala Kıbrıs'taydı. O günlerde savaşın her an yeniden başlama ihtimaliyle endişeleniyorduk. Babamın Kıbrıs'ta ne yaptığını o kadar çok merak ederdim ki.. Zihnime hakim olamaz, babamı cephede savaşırken hayal ederdim.

O büyük, o ruhumu çaresizlikte inciten merakımı sonunda giderdim: Cahit Zarifoğlu, Yaşamak'taki ‘1975 VONİ'[9] başlıklı metinde, askerlerinin sabah kahvaltısını ve sabah ictimasını anlatır. ‘VONİ (KIBRIS) 1975'[10] başlıklı metinde de Rumların boşalttığı köylerde askerleriyle devriye dolaşmalarını.. Bu metinleri okurken, o endişeli günleri hatırlarım hep..

Haber7.com

1 Kasım 2012 Perşembe

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Kadınlar Komisyonumuzun Sadece Hanımlar İçin Düzenlediği
Cuma Sohbetinin Konuğu Sn. Yıldız KONAL SÜSLÜ

"TOPLUMSAL İLETİŞİMDE DİLİN GÜCÜ"

Konuşmacı

Yıldız KONAL SÜSLÜ

02 Kasım 2012 (Cuma) Saat: 14.00
TÜRKİYE DİL ve EDEBİYAT DERNEĞİ (Ahmet Yesevi Toplantı Salonu)

Feshane Cad. Nu:3
EYÜP/İSTANBUL
0212 581 69 12


Sn. Servet Kabaklı ile Cumartesi Buluşmaları

"AHMET KABAKLI HOCA, TÜRKÇE, DİL ve EDEBİYAT"

SERVET KABAKLI KİMDİR?



Konuşmacı

Servet KABAKLI
(Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı)

03 Kasım 2012 (Cumartesi) Saat: 14.00
TÜRKİYE DİL ve EDEBİYAT DERNEĞİ (Ahmet Yesevi Toplantı Salonu)

Feshane Cad. Nu:3
EYÜP/İSTANBUL
0212 581 69 12