29 Ağustos 2012 Çarşamba

 
"Başta Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Büyük Önder Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, Kurtuluş Savaşının tüm kahramanlarını, mukaddes vatanımız için canı pahasına görev yapan şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz.
Zafer Bayramınız Kutlu Olsun."
 
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği


28 Ağustos 2012 Salı


Ortak paydamızda "Kültürün Renkleri"

     Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Genel Başkan Yardımcısı ve Gazeteci-Yazar Nevzat Bayhan; “Kültürün Renkleri” ile yaşam standartlarımıza yeni yaklaşımlar sunuyor.

     Zaman Kitap'tan çıkan "Kültürün Renkleri" kitabının önsözünde: "Kainatın anlamını, yaşamın güzelliğini, toplumun gereğini ve insanın değerini ortaya koyan kültür ne kadar irdelenirse azdır." diyor Bayhan.

     Kültürleriyle ayakta kalabilen toplumların ancak insan eksenli, adalet eksenli medeniyetleri oluşturacaklarını savunuyor, kültürü yorumlamanın çok önemli milli bir görev olduğu iddiasında.
Kitabı okuduğumuza karşımıza çıkan tablo Bayhan'ın bu iddiasının gerçeğin ta kendisi olduğunu gösteriyor.

     Yıllardır İstanbul gibi bir metropolü deha seviyesinde kültür ve sanat atölyesi olarak kullanan Bayhan, kültür ve sanat sevdalıları için ilham kaynağı olacak kitabında, kültür ile zaferin önemini ve muzafferin takınacağı tutumu masaya yatırıyor ilk başta. Yine aynı amaçla ortak `payda`larda buluşmak için `payanda`larımızı sorguluyor. Globalimin kıskacında inleyen ve ezilmemek için mücadele veren nedir? "Genç"liğin "küre"sel sorunları ve "evren"sel değerlerini anlatırken, Küreselleşme Kıskacında Çocuk Kültürü’ne özel bir alan ayırıyor. Ömrün `sonbahar`ında gelen `bilge`liğin aramızda olan musibet ve çatışmalara kalkan vazifesi gören ihtiyarlarımızın toplumdaki vazgeçilmezliği üzerinde duruyor.

     Zaman geçerken tarihi ve edebi şahsiyetlerimizi hayal dünyamızda birer rehber kılıyor. Zerresine kadar kendisini toplumuna adamış Mehmet Akif’i ve `Âkif` olanların anlayacağı `dostluğun` yol haritasını insanımızın önüne seriyor, Eğlenmenin Kültürel "Kod"ları’nı çıkarırken, Gelenekten Moderne Kültür Kırılmaları’nı müşahade ediyor, Korku Kültüründen Erdemler Kültürü’ne tek yönlü geri dönülmez bir köprü kurmaya çalışıyor.

     Sınırlı `sorumlu` `sınırsız` özgür çağa derkenar yazarken “Medet ey Anadolu Medet!” diyerek Anadolumuzun zenginliklerine dikkat çekiyor. Etik, Ahlak ve Töre’nin bizcesini sunduktan sonra, Göçün 50. yılında "Kültürel Şok"lar üzerine düşünmek zorunda olduğumuzu Referanslarımızın Üzengisinde "Kültürel gecikme"yle "Küresel" ve "Kadim" arasında kültürel oluşlara dikkat çekiyor.
Sıla-i Rahim'i ibadet bilerek, ibadetlerimizin tatilleştiği bayramlarımızı, yok olmaya yüz tutmuş komşuluğumuzu, önemsenmeyen insan.... yani kul haklarını irdeleyerek Küresel Düşünen Evrensel Kültürlü Gençliğimiz’in nazarlarına sunuyor. Onlardan vagon değil lokomotif olmalarını isteyerek Liderlik Kültürü’müze yöneltiyor. Ve Bilimler tarihine bir soruyu emanet bırakarak: Prometheus`un çocukları (ç)aldıklarını ikrar eder mi? diye soruyor.

     Büyük yankı uyandıran o soruyu soruyor: "Kamu, kültür-sanatla `mesafe`sini nasıl azaltabilir?" diyerek kamu yöneticilerine sesleniyor.

     Gazeteci Yazar Nevzat Bayhan okuyucularından, Medeniyetimizin merkezindeki kadın’a ve insanlığın aldığı ilk emir olmasına rağmen raflara kaldırılan İkra’ya önem atfetmelerini istirham ediyor.

Kitap Adı: Kültürün Renkleri
Yayın Yılı: 2012
Kitap Kağıdı: Enzo
143 sayfa
13,5x21 cm
Karton Kapak
ISBN:6055799342
Dili: TÜRKÇE
Yayıncı: Zaman Kitap
 
“Arkasında düşmanı hisseden önündekiyle savaşamaz.”
 
Cengiz Han

27 Ağustos 2012 Pazartesi



     Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği'nde YENİ DÖNEM (2012-2013) Dursun Gürlek'ten Osmanlı Türkçesi Kursu ve Oğuz Gülay'dan Diksiyon, Doğru ve Güzel Konuşma Kursu için Ön Kayıtlar Başlamıştır.

Detaylı bilgi için: 0 (212) 581 69 12 - 0 (212) 581 61 72

bilgi@tded.org.tr
 
“Uygarlık, insanlarla doğanın arasını açmıştır.”
 
Hüseyin Rahmi Gürpınar
TDED Başkan Vekili Üzeyir İLBAK Kanal T‘de
 
 
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Genel Başkan Vekili ve Dil ve Edebiyat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Üzeyir İlbak 28 Eylül 2012 Cuma gecesi saat 22:30'da Kanal T ekranlarında "GÖNÜL SÜRGÜNÜ" programında Niyazi GEDİK'in konuğu olacaktır.

24 Ağustos 2012 Cuma

AİLE ve DİL - NEVZAT BAYHAN
 
 
AİLE ve DİL - NEVZAT BAYHAN

"Değil televizyon seyrederken, - bilgisayarda çalışırken yahut da kitap, gazete okurken, - “iki elimiz kanda bile olsa,” aile bireyinin konuşma isteğini, soru sorma niyetini hissettiğimiz an, yorgunluğumuzu, yoğunluğumuzu hatta kendimizi bile bir tarafa bırakıp onları kalpten dilimize akan sevgi kollarıyla kucaklamalıyız. Ebeveynin çocuklarına vereceği en özel hediye, istendiği anda onlara özel zamanından ayırmasıdır. Dinlerken, paylarken, severken, yererken sadece onlar olmalıdır uzayımızda, onlara ayırdığımız özel alana başkalarını müdahale ettirmemeliyiz."

     Bireyler arasında kullanılan dil sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda evlilik sarayını mamur eden, bir bakıma sihirbaz vazifesi gören önemli bir armağandır. En güzel edebî cümleler kurmak aileyi akademi hâline getirebilir; ancak asıl amaç, kurulan cümleye birlik, kullanılan kelimeye sevgi yükleyerek, her harfi yürekten söyleyerek konuşmak olmalıdır. Bu şekilde icra edilen bir konuşma, yukarıdan aşağıya şefkat ve merhamet; çevreye sadakat ve samimiyet, aşağıdan yukarıya ise muhabbet ve hürmet devridaimini sağlayacaktır. Değil televizyon seyrederken, - bilgisayarda çalışırken yahut da kitap, gazete okurken, - “iki elimiz kanda bile olsa,” aile bireyinin konuşma isteğini, soru sorma niyetini hissettiğimiz an, yorgunluğumuzu, yoğunluğumuzu hatta kendimizi bile bir tarafa bırakıp onları kalpten dilimize akan sevgi kollarıyla kucaklamalıyız. Ebeveynin çocuklarına vereceği en özel hediye, istendiği anda onlara özel zamanından ayırmasıdır. Dinlerken, paylarken, severken, yererken sadece onlar olmalıdır uzayımızda, onlara ayırdığımız özel alana başkalarını müdahale ettirmemeliyiz.

İletişim mi, İletim mi?
     Öncelikle ‘iletişim’ ve ‘iletim’ konularını çok iyi tanımlamamız gerekmektedir. Gerek sade bireylerin gerekse amir konumunda olanların, muhatabın görüşlerini işin içine katmadan onlara yönelttikleri amirane bilgi akışına “iletişim” demek asla mümkün değildir. Karşılıklı duygu ve bilgi alışverişi söz konusu olmadığından, buna dense dense “iletim” denebilir. Dolayısıyla anne-baba başta olmak üzere, aile bireylerinin bu tür buyurgan davranışları, iletişimi ortadan kaldıran soğuk talimattan öteye geçemeyecektir.
 
     Kendini muhatabının yerine koymadan, onun izzet ve onurunu göz önünde bulundurmadan yapılan girişimler kalplerde makes bulamaz; bulamayacağı için de bu tür girişimler iletişim değil, iletim olarak tanımlanmaya uygundur. Çünkü iletişim, bireyi benliğinden etkileyen, birlikte hedefe koşarken aşka getiren bir gönül yürüyüşüdür. İleten ve iletilenden oluşan iki kutup arasındaki onurlu alışveriş olarak tanımlayacağımız bu muhabere evleri yuvaya, ülkeleri yurda, dünyayı da nurani ve insani bir âleme çevirecektir. Aksi takdirde iletişimin ruhundan uzak bu bilgilendirme süreci iki makine arasındaki yahut da insan ve makine arasındaki işlevsel ilişkiden öte bir yakınlık oluşturamayacak, bireyler her türlü insanlık değerlerini paylaşmak şöyle dursun, sahip oldukları ne varsa, hepsini yitirmekle karşı karşıya kalacaktır.

İletişimin Dili
     İletişim kadar iletişimde kullanılan hâli ve kâli dil de hayati önem arz eder. Dolayısıyla kullanılan dilde nezaket asıl olmalı, söz bitmeden karar verilmemeli, söz kesilmemeli, sonuç odaklı ve güven telkin eden sorularla bireye meramını rahat ve etraflıca anlatma imkânı ve fırsatı verilmelidir.
İnsanoğlu her şeyi sineye çeker ve zaman içerisinde unutur ancak “Adam yerine konmama”yı asla unutmaz. İnsanın kolay kolay unutamayacağı bu aşağılanma hissi kişide biyopsikososyal travmalara sebep olur. Onun için; çocuklar hakkında başka ailelerin bireyleriyle kıyaslama, hakaret, küçümseme ve rencide etme hissi uyandıracak kelime ve cümlelerden özenle kaçınmak gerekir; bu konuda gösterilecek dikkat ve özen aile, ortamının huzurunu arttıracaktır. Çocuğun çok kabiliyetli yahut da üstün zekâlı olduğu için değil, “ailenin mütemmim cüzü” olduğu için vazgeçilmez bir değere sahip olduğu mesajı kurulan cümlelere yansımalıdır. Böylelikle birey, ailede baş tacı olduğu hissinin kendisine verilmesini en büyük lütuf olarak görecek ve bu sırça saraya halel getirmemek için üstün gayret sarf edecektir. Sağlıksız ve mutsuz aileler, huzursuz ve umutsuz çocuklar yetiştirecektir. Aile içi iletişim, aile(ler)de var olan eğilimler, zafiyetler doğrultusunda bireylerin birbirleriyle yaptığı sözel (kâlî) veya davranışsal (hâl) her türlü iletiden oluşur. Etkili bir iletişim, aile üyelerinin karşılıklı olarak birbirlerinin düşüncelerini ve duygularını anlamalarını sağlar; işbirliği, yardımlaşma ve paylaşma davranışlarına yol açar ve çocukların gelişmesi için uygun bir vasat oluşmasına vesile olur. İyi bir iletişimin kurulduğu aile ortamında çocuklar daha özerk, bağımsız ve sağlam bir kişiliğe kavuşmanın yanı sıra, düşünme ve duygularını açıklama rahatlığı ve başkalarına faydalı olma alışkanlığını da kazanırlar. Etkili bir iletişim sisteminin geliştirilemediği, iletişim kazaları ve engellerinin yer aldığı bir ortamda çocukların sağlıklı gelişimleri mümkün değildir. Bu durumda çocuklar özgürce düşünemeyen, düşünce ve duygularını açıkça dile getiremeyen bağımlı birer fert olurlar. Herhangi bir engel yahut sıkıntıyla karşılaştıklarında bocalayan, çözüm bulma yetenekleri gelişmediği için kendilerini çıkmaz sokakta gören bireyler gayrikanuni ve gayriahlaki davranışlar sergilemek zorunda kalırlar. Bu nedenle anne-baba ile çocuklar arasında etkili bir muhabere ağının kurulması, toplum, ülke ve insanlığın geleceği açısından çok önemlidir. Çünkü aile muazzam bir manzumedir; bu sistemdeki her birey bir başka sistemin lokomotifi yahut elemanı olabileceğinden, mütedahil dairelerde eşzamanlı iletişim hâlindedir.
 
     Sağlıksız ve mutsuz aileler dayanıksız, sorumsuz ve umutsuz çocuklar yetiştirirler. Toplumun temeli ve mihenk taşı ailedir; mutlu ailelerin temeli ise, etkin ve sağlıklı aile içi iletişimdir. Aile içi iletişim, sağlıklı ve mutlu toplumlar için vazgeçilmez bir efsundur.

Dil ile Beden, Kâl ile Hâl Uyum İçinde Olmalı  
     Meramını ifade edişte jest, mimik ve yüz işmîzâzları kalbe tesir eden önemli mesaj araçlarıdır. O açıdan sözel iletişimi destekleyen vücut yapısının şekillenmesi de tabii hâli kendiliğinden oluşturacağından, söz ile vücut dili birbirini tamamlamak zorundadır.
 
     Mevlâna’nın deyimiyle; “aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır” yaklaşımıyla sadece konuşma değil aynı şekilde karşı tarafa verdiğimiz izlenim de önemlidir.
 
     Yapay dil yapmacık hareketleri doğurur. İçten, yürekten, gönülden kaynaklanan sözcükler muhatabın kalbini fethedecek özellikte dilden dökülür. Dil ile bedenin uyumlu olmasının yanında karşısındaki kişinin duygu ve düşüncelerinin farkında olmak, davranış ve konuşmalarına değer vermek, empati yapmak aile bağlarını kopmamacasına kenetleyecektir. Bu eğitimi almadan muhatabın yüz hatlarını okuma, vücut dilini an-lama ve “insan denen meçhul”ün sır haritasını çözme de mümkün olamayacağından iletişim sarayı eksik kalacaktır.
 
      Şimdiye kadar söylenen ve bilinenin aksine, iletişimde ana organın kulak değil göz olduğu ortaya çıkmıştır. Bilimsel verilere göre, “İki kişi arasında sürdürülen bir iletişimde göz saniyede 10 milyon ‘bit’ bilgi alırken, kulaklar saniyede 100.000 ‘bit’ veri almaktadır. İnsanda yirmi bin farklı yüz ifadesinin, bin farklı sözsüz dil unsurunun, yedi yüz bin farklı fizikî jestin olduğu bilinmektedir. Bu durumda, bir kişi kendi duygu dünyasındaki gerçekleri yansıtmadığı takdirde, muhatabının gözünden saniyede 10 milyon bilgiyi kaçırabilecek derecede bir yeteneğe sahip olması gerekir. İşte bu yüzdendir ki, kişiler arasında kurulan iletişimde, sun’ilik, yapmacıklık ve sahtecilik muhatabı tarafından çoğu defa oldukça kolay hissedilir.”Olumsuzluklar karşısında bile olumlu, yapıcı tutum takınma, aile içi çatışma ve kırılmaları azaltacaktır.
 
     Dilin diğer bir aşaması ise, aile içi iletişimin olmasının yanı sıra, bu iletişimin kalitesinin de hayati önemi haiz olmasıdır. Dayanışmanın, duygudaşlığın kalitesi, kelimesinden cümlesine, konusundan konuşma şekline kadar dilin kalitesiyle doğru orantılı olarak gelişmektedir.
Söz ve davranış aslında birbirini tamamlayan bir sistemi bünyesinde barındırmaktadır. Söz ve davranışın birbirini tamamlamaları, duygu yüklü ve insan odaklı konuşmaların yapılması ile sıcak davranışların yaşanması, bireyler, aileler, kesimler arasındaki kaynaşmayı pekiştirecektir.

Geniş Aile İletişimi
     İletişim paydaşları olarak sadece çocukları görmek, bir sistemin büyük kısmını ıskalama anlamına (Pedagog Âdem Güneş, Şebnem Dergisi) gelecektir. Dolayısıyla küresel düzen tarafından dayatılan çekirdek aile yahut ayrı eşler ve eşlerin birisinin yanına veya yuvalara sığınmış çocuklardan oluşan aile anlayışı, ayrık bir yapı ortaya koyacağından, iletişim sistemlerinin çalışması da mümkün olamayacaktır.
 
     Dolayısıyla bizim kültürümüzde geniş aile - anne baba ve onların anne babalarını yani üç kuşağı içine alan geniş bir aileden oluştuğundan - kuşaklar arası, bireyler arası ile aileler arası geniş bir sistemi birlikte çalıştıracağı için “etrâfını câmî ve ağyârına mânî” bir iletişim ağına imkân sağlayacaktır. Dil, üç kuşağı da kavrayacağından daha zengin ve rengîn, daha say-gın ve onurlu, daha zevkli ve öğretici olacaktır. Aksi takdirde dede ile torun arasında, hatta ebeveyn ile çocuk arasında kültürel uçurumların ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
 
     Tarafların beklentileri, düşünceleri ve ihtiyaçları çatıştığında tarafların asgari müştereklerde anlaşmakla kendilerini vazifeli bilmeleri gerekir. O açıdan sadece duygusallık tek başına yetmeyecek, zihinsel ve ruhsal iletişim de önemli olacaktır. Aile reisine veya bireyleri yetiştiren ebeveynlere düşen görev, aile bireylerinin lâfzî, hissî, ruhî ve zihnî iletişim becerisinin de geliştirilmesini sağlamaları olacaktır.

Yüz Yüze (Rûberû) Dil
     Önyargılardan uzak kalabilmek ya da muhatabın gerçek düşüncesini anlamak için yüz yüze görüşme, kişiye çoğu zaman yanlış anlamaların önüne geçme fırsatı sağlayacaktır.
Unutmayalım ki, her şey zihinde başlıyor, düşünce hâline geliyor; akabinde söz, davranış, alışkanlık ve karaktere dönüşüyor. O açıdan “amellerin niyetler tarafından biçimlendirilmesi” sözü çok manidardır. Muhatabı niyetlerimizde iyi konumlandırırsak, ilişkilerimizin hedefleri de güzel bir şekilde gerçekleşecektir.

Güven
     Güçlenmemiş aile bireylerine sağlanacak güven ortamı, o bireylerin kendilerini keşfetmelerine vesile olacak ve birey kısa süre içerisinde güven potasında eriyerek serapa güven dolu bir insana dönüşecektir.
    
     “Tesâdüm-ü efkârdan bârika-yi hakikat ortayaçıkar” fehvasınca bireylerin aykırı, farklı ve muhataba ters gelen söz ve davranışları önemsenmeli, bunu bir fırsat ve zenginlik olarak görmeliyiz. Aksi takdirde sindirilmiş, sinik ve ezik bireyler aile içerisinde sosyal patlama ve travmalara sebebiyet verebilecektir.
 
     Çıkarlar zarar görse de, kullanılacak dil kutsallığın rengini taşımalıdır. Çünkü evliliği ve aileyi sürdüren temel güç çıkarlar değil evliliğin kutsallığıdır. Bir ibadet olduğu düşünülerek sevap hazinesi olan yuvayı devam ettirmek adına her türlü fedakârlık gösterilmelidir. Bireylerin hata yapma haklarının da olduğu bilinciyle hatalı davranış sergileyen birey dışlanmamalı, avukatı gibi davranılarak hatasının telafisi cihetine gidilmelidir. Aile bireyleri yaratılıştan itibaren “nev’i şahsına münhasır”dırlar yani özeldirler. Dolayısıyla onları kendilerinden başkalarına benzetmeye kalkışarak ezmek yerine zayıf tarafları güçlendirilmeli; güçlü tarafları hayırlı, verimli, kalıcı ve etkili mecralara yönlendirilmelidir. Adaletin tecellisi adına mücazat ve mükâfat beraber işlemeli, bunun için de korkutma ve sindirme yerine müjdeleme ve teşvik etme yolu seçilmelidir. Muhatabımızı kendi çıkarlarımıza tercih ettiğimizi kendisine hissettirdiğimiz an, bize karşı güvenini daha sağlıklı bir zemine oturtmuşuz demektir.

Dilde Kutsallık Vurgusu
     Çıkarlar zarar görse de, kullanılacak dil kutsallığın rengini taşımalıdır. Çünkü evliliği ve aileyi sürdüren temel güç çıkarlar değil evliliğin kutsallığıdır. Bir ibadet olduğu düşünülerek sevap hazinesi olan yuvayı devam ettirmek adına her türlü fedakârlık gösterilmelidir.
 
     Bu arada sevmek, önemsemek gibi kavramlar da muhatabın her arzu ettiğini yerine getirmek anlamına gelmemelidir. O açıdan, ihtiyaç olmayan her şeyin israf olduğunu, israfın da huzur ve mutluluğu olumsuz yönde etkilediğini bilerek dil ihtiyaç odaklı olarak kullanılmalıdır. Aksi takdirde huzursuz, doyumsuz, tatminsiz, küçümseyen, teşekkür ve şükür etmeyi bilmeyen ümitsiz bir vaka ile karşı karşıya kalınması muhtemeldir.
 
     “İki dostun arası, ikisinden birisinin işlediği günahtan dolayı bozulur” sözü göz önünde bulundurularak bozulma emarelerinin hissedildiği an yap-tığımız hataları gözden geçirme zamanı geldiğini bilerek üzerine gidilmeli; hata, eksik ve aksaklıklar yuvaya zarar verecek boyuta gelmeden bertaraf veya telafi edilmelidir.
 
     Her insan aynı mimarın farklı tasarladığı bir saray olup farklı tezyinata ve tefrişata sahiptir. Hâl böyle olunca, bu sarayın çalışma sistemi, değerleri, duruşu ve öncelikleri çok iyi tespit edilmelidir. Bedenin kalbi olan sarayın salonunda şeref misafiri olarak ağırlanmak istiyorsak, saray sahibinin hassasiyetlerini nazarıitibara almak zorundayız. İnsanların ekranlarla akraba olup akrabalarına yabancılaştığı veya yakınların unutulduğu bir zamanda kişiselleşen TV, bilgisayar, tablet ve cep telefonu gibi el cihazlarıyla âdeta otistik hâle getirildiğinden, aile bireylerinin birbirlerine zaman ayırması, bireylerin haz alıp istifade ettiklerine inandıkları ortak zamanların arttırılması bu sıkıntıyı ortadan kaldıracaktır. Hatta “kederde, tasada, sevinçte, iyi ve kötü günde birlikte olmak” lafzı havada kalmamalı, aile aynı zamanda bir istişare ve icra kurulu olarak vazife görmelidir. Bu vesileyle bireyler, sorumluluk, yetki, aidiyet ve sorun çözme, geleceğe güvenle bakma gibi hasletleri de kazanmış olacaklardır.
 
     Yine bu sürecin ilgi alanı dışına ittiği “komşuluk” kavramı canlandırılmalıdır. Böylelikle bireyin dış dünya ile olan teması sağlam bir şekilde ve tedricî olarak başlamış olacaktır.
 
     “Tebessüm sadakadır” fehvasınca bireyler mümkün mertebe gülümsemeyi âdet edinmeli, bunun pozitif enerjisinden toplumu istifade ettirmelidir.
 
     Hasılı, muhabbeti meşguliyetlerimize feda edip aile bireyleriyle hasbihâl edemediğimiz bu dönemde aile sohbetlerinin arttırılması ve bu buluşmaların kalplerde makes bulup özlenerek takip edilmesi, kullanılacak dilin kalitesi, rengi ve zenginliğine bağlıdır. Her alanda çağ atlayan ve dünya insanlarının kendisinden çok şeyler beklediği ülkemizin model olması ancak sağlam aile yapısıyla mümkün olacaktır. Sağlam birey ve muhteşem aile ise, yerinde ve muhatabını yüceltip yetiştiren ihtişamlı bir dil ile mümkün olacaktır.

NEVZAT BAYHAN
DİL ve EDEBİYAT DERGİSİ (Sayfa: 22,26)

 
 
 
 


“Yüksek fikirler, yüksek dağlara benzer, alışık olmayanları ürkütür.”

Cenap Şahabettin

23 Ağustos 2012 Perşembe

 
“Aklın güzelliği dil ile, dilin güzelliği söz ile, kişinin güzelliği yüz ile, yüzün güzelliği göz ile belli olur.”

Yusuf Has Hacip

22 Ağustos 2012 Çarşamba


“Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca, Hürriyet ve İstiklale sembol olmuş bir milletiz.”

Mustafa Kemal Atatürk

Dil ve Edebiyat Dergisi Online Abonelik Fırsatı!

Dergimize 6 aylık ve 1 yıllık olmak üzere abonelikler oluşturabiliyorsunuz.
Ayrıca dergi abonelerimize eski sayılarımız 7.50 TL'dir.

Banka Havalesi ve Kredi kartı ile ödeme işlemleri yapılmaktadır.

Tüm Bonus kredi kartı sahiplerine 12 taksit imkanı sunulmaktadır.
TDED Sivas‘ın Son Konuğu Kemikli oldu

    Ramazan akşamlarının vazgeçilmez sohbet mekanlarından birisi haline gelen Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Sivas Şubesi ramazanın son akşamında Prof. Dr. Bilal KEMİKLi’yi konuk etti. Sivas’ın yetiştirdiği önemli şahsiyetlerin sıla-ı rahim için geldikleri uğrak yeri haline getirdikleri TDED aynı zamanda bir kültür mekanı olma özelliği de taşıyor. Uzun yıllar birbirini görmeyen insanlar bu vesile ile bir araya geliyor ve hasret gideriyorlar. Uzun ramazan gecelerinde bu hasret giderme düzeyli ve renkli sohbetleri de beraberinde getiriyor.

     Ramazan ayı boyunca birçok akademisyen ve bürokratı konuk eden TDED son gece edebiyatçı ve akademisyen Prof.Dr. Bilal KEMİKLİ’yi ağırladı. Bursa Uludağ üniversitesinde öğretim görevlisi olan KEMİKLİ Bosna izlenimleri ve avrupada yaşayan tasavvuf ve edebiyat konusunda dinleyenlere bilgiler verdi. Bir proje çerçevesinde Bosna Hersek’te bulunan KEMİKLİ avrupadaki osmanli izleri ve etkilerini de anlattı. Yüzlerce yıl ayakta kalmış bir medeniyetin hala kokusunun ve izlerinin çok canlı olduğunu Bosna şehirlerinin bir çoğunun Bursa, Sivas, Konya’ya benzediğini söyledi.

     Konuşmasının devamında Türkiye Dil Ve Edebiyat Derneği Sivas şubesinin üstlendiği misyonun bu şehir için ve burada bir araya gelen insanlar için önemine değinen KEMİKLİ şehrin kalbine bu tür mekanlar kan pompalar kültür, sanat ve edebiyatımız bu gibi mekanlarda yaşar ve yaşatılır dedi.
Gece geç saatlere kadar süren konuşmadan sonra dinleyiciler KEMİKLİ’ye sorular sordular. Gelecek nesillerin ah o eski ramazanlar diye anlatacağı ramazanların yaşanmasına vesile olan TDED Sivas şubesi yıl içerisinde yaptığı çalışmalarla göz doldururken ramazan gecelerini de güzel hale getirdi.

TDED Sivas Şubesi

17 Ağustos 2012 Cuma


Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği'nde

YENİ DÖNEM (2012-2013)

Dursun Gürlek'ten Osmanlı Türkçesi Kursu
ve
Oğuz Gülay'dan Diksiyon, Doğru ve Güzel Konuşma Kursu
için
Ön Kayıtlar Başlamıştır.
Detaylı bilgi için: 0 (212) 581 69 12 - 0 (212) 581 61 72

     “Ramazan-ı şerifte iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulullah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.”

İmam-ı Rabbani

    17 Ağustos 1999 depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına, tüm milletimize sabır ve başsağlığı diliyor, bu tür felaketlerin bir daha yaşanmamasını temenni ediyoruz.

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği

16 Ağustos 2012 Perşembe


     Usta oyuncu Müşfik Kenter’e Allah’tan rahmet, Kenter ailesine, sevenlerine ve sanat dünyasına başsağlığı dileriz.
 
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği
 
MÜŞFİK KENTER KİMDİR?
 
     1932 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Müşfik Kenter, 1947'de Ankara Devlet Tiyatrosu Çocuk bölümünde tiyatroya başladı. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nde eğitim gördü; okulu 1955 yılında yüksek derece ile bitirdi ve devlet tiyatrosuna girdi. Sanat yaşamı, devlet tiyatrosunda oynadığı Oğuz Ata oyunu ile başladı.

      Kenter, 1959 yılında Devlet Tiyatrosu'ndan ayrıldı ve İstanbul'a giderek kardeşi Yıldız Kenter ile beraber Muhsin Ertuğrul ile çalıştı. Birlikte Küçük Sahne'de oyunlar sergilediler. Şükran Güngör ve Kamuran Yüce ile bu dönemde biraraya geldiler ve dörtlü olarak birlikte uzun yıllar tiyatro yaptılar.

      1960-1961 yılları arasında Site Tiyatrosu'nu kurdular. 1962'de adını Kent Oyuncuları olarak değiştirdiler. İki kardeş ve Şükran Güngör, 1968'de İstanbul'da Kenter Tiyatrosu'nun binasının inşaatını tamamladılar. Tiyatroyu yapmaları için tüm paralarını ortaya koymaları, büyük bir turne ile Anadolu'yu gezmeleri ve bir koltuk satma kampanyası ile destek toplamaları gerekmişti. Seyircilerin pek anlamayacağı düşünülen oyunları sahnelemekten çekinmediler.

      İngiliz Kültür Heyeti ve Rockefeller'den burslar alarak Amerika ve İngiltere'de tiyatro araştırmaları yapan ve incelemelerde bulunan Kenter, İngiltere, Amerika, Fransa, Almanya, Yugoslavya, Kıbrıs gibi bir çok ülkede oyunlar sergiledi.

      Murathan Mungan'ın Orhan Veli şiirlerinden düzenlediği Bir Garip Orhan Veli isimli tiyatro oyunu 25 seneden fazla süredir sergilemektedir. Bu oyun aynı oyuncuyla Türkiye'de en uzun süreli sergilenen eserlerden biridir.

      Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı`ndan emekli olduktan sonra, Haliç Üniversitesi Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Başkanlığı'nı ve Bakırköy Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği görevlerinde bulundu. Halen bu görevlerini sürdürmektedir.

      Sanatçı, tiyatro oyunculuğunun yanı sıra sinema oyunculuğu da yaptı. 1966 Antalya Film Festivali'nde, Bozuk Düzen filmiyle "en iyi yardımcı erkek oyuncu" ödülünü kazandı.

      Yerli, yabancı TV filmlerinde, belgesel ve reklamlarda seslendirme yaptı.


“Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur. ”

Müslim

15 Ağustos 2012 Çarşamba


     Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Sivas Şubesi Başkanı Bilal TIRNAKÇI 15.08.2012 Çarşamba günü Saat: 22.00'da SRT(Sivas Radyo Televizyonu) "SULTAN ŞEHİRDE RAMAZAN ÖZEL" programının canlı yayın konuğu olacaktır.

      Uydu ve internetten üzerinden izleneyebilirsiniz.

TDED Sivas Şubesi


14 Ağustos 2012 Salı

Abdurrahim Karakoç'tan kalan son sözler
     Dil ve Edebiyat dergisi, ağustos sayısında bir sürprizle çıkageldi. Dergide, Haziran ayında kaybettiğimiz usta şair Abdurrahim Karakoç ile yapılmış bir söyleşiye yer veriliyor.

     Daha önce yayımlanmamış bu söyleşide, Karakoç kendisiyle ilgili yapılan bir yüksek lisans tezi için Mehtap Filiz'in sorularına cevap veriyor. Karakoç'u kendisinden dinlemek amacıyla sorulan ilk soruya cevaptan ilk cümle: "Benim hayatımın öyle önemli noktaları yok. Doğdum bir Anadolu köyünde; büyümüşüm, kuzu gütmüşüm." Altı sayfalık söyleşide musikiden politikaya, Karakoç'un sevdiği şairlerden şiire pek çok şey konuşuluyor. Söyleşinin devamında ise Mehtap Filiz, bir Abdurrahim Karakoç portresi çiziyor. Bu sayıda dikkat çeken bir başka yazı ise 'Edebiyatın Gücü'. Hasan Arıkan'ın kaleme aldığı yazıda Dostoyevski üzerinden edebiyatın tesir gücü anlatılıyor. Derginin söyleşi konu ise usta tiyatro yazarı Turan Oflazoğlu. (0212 581 69 12)



"Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar."

(Kadir Suresi)

Bin Aydan Hayırlı, Bir Ömürden Değerli
KADİR GECENİZ MÜBAREK OLSUN!

13 Ağustos 2012 Pazartesi

10 Ağustos 2012 Cuma


Bilhassa oruçlu iken çirkin, kötü söz söylemeyin! Birisi size sataşırsa, ona “Ben oruçluyum” deyin! ”
Buhari
TDED Amasya Şubesi İlk Toplantısını Yaptı
TDED Amasya Şube Başkanı Hüseyin MENÇ; "Dili millî bir mesele olarak her türlü düşüncelerin üzerinde tutmayı amaçlıyoruz." Genel Merkezi İstanbul'da bulunan Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği'nin Amasya Şubesi ilk toplantısını yaptı.
Kamu yaranına çalışan dernekler statüsünde olan Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği'nin Anadolu'daki yapılanması devam ediyor. Derneğin Anadolu'da açılan 14'üncü Şubesi olan Amasya'da yapılaşmasını tamamlayan dernek üyeleri ilk toplantısını yaptı. İlk toplantıda Geçici Şube Başkanı ve Yönetim Kurulunu belirlendi. İlk toplantıda Şube Başkanlığına Hüseyin MENÇ getirildi. Dernek Sekreterliğini Şair ve Eğitimci Turgut ÖNAL üstlendi.
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Amasya Şubesi'nde ilk toplantısında yer alan isimler şu şekilde sıralandı.
Belediye Özel Kalem Müdürü Hüseyin MENÇ,
Mimar Hakkı GÖZTAŞ,
Tarih Öğretmeni Resul Değirmenci,
Edebiyat Öğretmeni Metin HAKVERDİOĞLU,
İlk Öğretim Müfettişi Mustafa MENÇ,
Türk Dili Öğretmeni Süleyman SOYDAŞ,
Şair Mustafa AYVALI,
Emekli Öğretmen Şair Turgut ÖNAL,
Sanayici Selami ÇOBAN,
Tiyatro Sanatçısı Atilla ÖZGEN,
İstikbal Gazetesi Sahibi Ferhat LAP,
Esnaf Fatih TEKCAN,
Belediye Meclis Üyesi Sündüs BÜLBÜL ve Tülay MENÇ
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Şube Başkanı Hüseyin Menç, Derneğin faaliyet alanlarını şu şekilde sıraladı; " Dernek Tüzüğümüzün Üçüncü Maddesinde belirtilen, Dili millî bir mesele olarak her türlü siyasî ve ideolojik düşüncelerin üzerinde tutmayı amaçlıyoruz. Türkçenin fakirleştirilmeden geliştirilmesinden yanadır. Yaşayan kelimelerin korunmasından yana olduğu gibi Türkçede karşılığı olan kelimeler yerine yabancı kelimelerin kullanılmasına da karşıdır. İhtiyacı halinde alınan yabancı kökenli kelimelere kendi sesimizin verilmesinden yanadır. Dili bir ayrıştırma sebebi değil, birleştirme unsuru olarak görür ve dil konusunda yapılan iyi niyetli bütün çalışmaları destekleriz" dedi. MENÇ, Amasya'da Türk Dili'nin yaşatılması için bir dizi faaliyetlerde bulunacaklarını da kaydetti.
TDED Amasya Şubesi

8 Ağustos 2012 Çarşamba


“Oruçlunun susması tesbih, uykusu ibadet, duası makbul, ameli de çok sevaptır.”
Deylemi

6 Ağustos 2012 Pazartesi

TDED Sinop Şubesi'nden "Yaz Kur'an Kursları Arası Bilgi Yarışması"

Türkiye Dil Edebiyat Derneği Sinop Şubesi, Dikmen Belediyesi ve Dikmen ilçe Müftülüğü ortaklaşa düzenlendiği Yaz Kuran kursları bilgi yarışması 16.08.2012 Perşembe günü düzenleniyor.

Dikmen ve köy camilerinin Diyanet İşleri Başkanlığının Yaz Kur’an kursları programı sonunda öğrenciler arası bilgi yarışması organize edilecek.

TDED Sinop Şube Başkanı aynı zamanda Dikmen Belediye Başkanı Hüseyin YÜKSEK dereceye giren 50 öğrenciye Kur’an-ı Kerim hediye edeceğini ifade ederek, "Dikmen İlçemiz ve köylerimizdeki camilerimizde yaz Kur’an kurslarıI arasında yapacağımız bilgi yarışmasında amacımız, çocuklarımızın Kur’an kurslarında öğrendikleri bilgilerin daha kalıcı olmasını sağlamak ve halkımızın da bu alanda şuurlanmasına yardımcı olmaktır. Bu sosyal faaliyetler çocuklarımızın, gençlerimizin ve velilerin Kur’an kurslarına olan sevgilerini arttırırken, aynı zamanda bu kutsal mekanları sahiplenmelerine vesile olmaktadır. Bilgi, tek başına bir güçtür, kuvvettir. Bilgili adam güneş gibidir girdiği yeri aydınlatır" dedi.


TDED Sinop Şubesi
TDED Kocaeli Şubesi açıldı

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği’nin (TDED) 15. Şubesi Kocaeli’de katıldı. Açılışa Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Genel Başkanı ve aynı zamanda AKP Genel Merkez Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı İstanbul milletvekili Ekrem Erdem de katıldı. Derneğin Kocaeli Şubesi’ne baş harfleri ‘SEKA` olan ‘Sanat, Edebiyat ve Kültür Akademisi’ ismi verildi. Böylece Seka adı da yaşatılmış oldu.

KATILIM YOĞUNDU

Derneği açılışına Ekrem Erdem’in dışında AK Parti Milletvekilleri İlyas Şeker, Zeki Aygün ve Mehmet Ali Okur, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, AK Parti İl Başkanı Mahmut Civelek, Büyükşehir Genel Sekreteri Ersin Yazıcı, Genel Sekreter Yardımcısı Tahir Büyükakın, Başkan Danışmanı Ömer Polat, İlçe Belediye Başkanları ve dernek üyeleri katıldı.


TÜRKÇE DÜNYANIN EN ESKİ DİLLERİNDENDİR

Kocaeli Şubesi ile 15. Şubelerini açtıklarını söyleyen Dernek Genel Başkanı Ekrem Erdem, dilin kimlik, kişilik olduğunu söyledi. Dil olmadığı takdirde insanın bir şey ifade etmediğini söyleyen Erdem, “İnsanı insan yapan dilidir. İnsan konuştuğu zaman kişiliği ve kimliği belli olur. Dünyanın en eski dillerinden biri Türkçedir. Birçok sanat ve edebiyat eseri ortaya koyarken, o dönemde daha kabile dili olan diller bugün dünya dili olmuştur. Türkçe Türk devletleri tarafından çok tanınmadığını düşünüyorum. Tanınmış olsa cadde ve sokaklardaki yabancı tabelalarla karşı karşıya kalmazdık. Şehir merkezlerinde kendimizi Türkiye’de değil, başka bir ülkede olduğumuzu düşünüyorum. Bu dilimizi iyi bilmediğimizden kaynaklanıyor” dedi.


Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Genel Başkanı Ekrem Erdem

F KLAVYE ZORUNLU OLMALI

Kendini ifade edemeyen insanlar şiddete başvurduğunu söyleyen Erdem, “Dil meselesi var olup yok olma meselesidir” diye konuştu. F klavye, dünyanın ilmi klavyelerinden birisi olduğunu söyleyen Erdem, kamuda mutabakat sağlandığı takdirde kamu kurum ve kuruluşlarında F klavye mecburiyeti getireceklerini kaydetti. Türkçenin bir medeniyet dili olduğunu vurgulayan Erdem, Türkçenin kelime sayısının İngilizceden daha fazla olduğunu ifade etti. Türkçenin baraj dersi olması gerektiğini belirten Erdem, baraj dersinden geçmeden sınıf atlanmamasını istedi.

ŞİKÂYET ETMEYİN, İŞ YAPIN

Derneğin dil ve edebiyata büyük katkılarda bulunacağına inandığını ifade eden Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, “Dilin erozyona uğradığını söyleyerek şikâyet edebiliriz. Ama şikâyet yerine güzel bir ışık yakmalıyız. SEKA alanının en güzel yerlerinden birini derneğimize tesis ettik. Faydalı bir iş yaptığımıza inanıyorum. Türkçe ve edebiyatımıza çok güzel kazançlar sağlayacağına inanıyorum. Genel Başkan Yardımcımız Ekrem Erdem’e teşekkür ederim. Birileri kalkıp ilgilenmezse, elini taşın altına koymazsa peşinden kimse gelmiyor” ifadelerini kullandı.

BAŞKAN KARAOSMANOĞLU’NA TEŞEKKÜR

TDED Kocaeli Şube Başkanı Ali Yeşildal ise dernek binasını veren Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu’na teşekkür etti. 2008 yılında kurulan derneğin, Türk dili, medeniyeti ve kültürünü korumak amacı ile kurulduğunu söyleyen Yeşildal, “Yarının edebiyatında Türkçeyi var etmek isteyen herkesi dernek çatısında buluşmaya davet ediyoruz” şeklinde konuştu.


TDED Kocaeli Şube Başkanı Ali Yeşildal


TDED Kocaeli Şubesi

4 Ağustos 2012 Cumartesi

“Resulullah'a 'Kadir gecesi Ramazan'ın neresinde?' diye sorulmuştu. O, 'Ramazanın tamamında!' diye cevap verdi.”

Ebu Davud
F klavye kullanma mecburiyetini getireceğiz

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Genel Başkanı ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, ''Türkçe'nin, Türkiye'de, Türk milleti tarafından yeterince tanınmadığı kanaatindeyim" dedi.

Erdem, genel başkanlığını yaptığı Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği'nin (TDED) Sekapark alanındaki Kocaeli Şubesi'nin açılışında yaptığı konuşmada, derneğin Kocaeli şubesiyle birlikte Türkiye genelinde 15 şubeye ulaştıklarını ifade etti.

İnsanların edebiyattan, sanattan yoksun olmasının monotonluğa yol açacağını dile getiren Erdem, ''Dil kimlik, kişiliktir, dil yoksa insan bir şey ifade etmez, insan dille, edebiyatla anlam kazanır'' dedi. İnsanı insan yapan en önemli değerin dili olduğuna değinen Erdem, ''İnsan dilinin altında gizlidir'' ifadesini kullandı.

Erdem, Türkçe'nin dünyanın en eski dillerinden biri olduğunu vurgulayarak, dilleri dünya dili haline getirenin o dilin mensupları olduğunu kaydetti.

''Dile sahip olmakla dili geliştirmekle dil ya dünya dili olur ya da tarih sahnesinde silinip gider'' diyen Erdem, dünyadaki 4 bin civarında dilden çok azının devlet dili olduğunu dile getirdi.

Erdem, Türkçe'nin, Türkiye'de, Türk milleti tarafından yeterince tanınmadığı kanaatinde olduğunu anlatarak, ''Tanınmış olsa, Türkçe'yi bugün çok farklı bir şekilde kullanır, cadde ve sokaklarımızda hepimizi rahatsız eden yabancı tabelalarla karşılaşmayız. Kendisini ifade edemeyen insanlar şiddete başvurur. Şiddetin sebebi, ailede, sokakta ve siyasette insanların kendisini ifadede acze düşmesidir'' şeklinde konuştu.

Cep telefonlarında kısa mesajların Türkçe yazıldığı için daha fazla ücretlendirildiğine dikkati çeken Erdem, yaptıkları mücadele ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'ın desteğiyle cep telefonlarının Türkçe karaktere uyumlu hale getirildiğini kaydetti.

Erdem, ''Türkiye'de Türkçe cezalandırılıyor. Daha bilmediğimiz nice problemleri var. 'Türkler yabancı dil öğrenemiyor' deniliyor. Bu, Türkçe'nin bilinmemesinden kaynaklanıyor. Türkçeyi bilmeyen, İngilizce de öğrenemez'' dedi.


''F klavye kullanma mecburiyetini getireceğiz''

F klavye kullanımının da Türk dili açısından önemli olduğunu vurgulayan Erdem, şunları söyledi:

''Kısa mesajda olduğu gibi F klavyede de dilimiz dışlanıyor. Bilgisayarların üzerinde İngilizce kelimeler... Niye Türkçe değil? Türkçe'nin suyu mu çıktı? Klavyede de bir takım kelimeler Türkçe olmalı. 'Türkçeyi terk et, İngilizce öğren' mecburiyetinde bırakılıyoruz. F klavye, dünyanın ilmi klavyelerinden birisidir. Hızlı yazmak istiyorsan F klavye kullanacaksın. F klavye göz ve vücut sağlığı açısından da önemlidir. F klavyeyi niye dışlıyoruz_ Çünkü bize dayatıldı.''

Erdem, derneklerinin F klavyeyi toplumda kabul ettirme noktasında ciddi bir mücadele içinde olduğunu dile getirerek, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı sayın Nihat Ergün, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in bu konuda gayretlerinin bulunduğunu ifade etti.

Erdem, ''Çalışmalar yapılıyor. İnşallah mutabakat sağlanırsa Türkiye'de kamukurum ve kuruluşlarında F klavye kullanma mecburiyetini getireceğiz'' şeklinde konuştu.

Konuşmaların ardından Erdem ve beraberindekiler kurdele keserek dernek hizmet binasının açılışını yaptı. Hizmet binasını gezen Erdem, Yeşildal'a dernekte kullanılan bilgisayarın klavyesinin F klavyeyle değiştirilmesi talimatını verdi.

Erdem, açılışın ardından Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu'nun Sekapark alanındaki bir restorantta verdiği iftara katıldı.


Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği