24 Ağustos 2012 Cuma

AİLE ve DİL - NEVZAT BAYHAN
 
 
AİLE ve DİL - NEVZAT BAYHAN

"Değil televizyon seyrederken, - bilgisayarda çalışırken yahut da kitap, gazete okurken, - “iki elimiz kanda bile olsa,” aile bireyinin konuşma isteğini, soru sorma niyetini hissettiğimiz an, yorgunluğumuzu, yoğunluğumuzu hatta kendimizi bile bir tarafa bırakıp onları kalpten dilimize akan sevgi kollarıyla kucaklamalıyız. Ebeveynin çocuklarına vereceği en özel hediye, istendiği anda onlara özel zamanından ayırmasıdır. Dinlerken, paylarken, severken, yererken sadece onlar olmalıdır uzayımızda, onlara ayırdığımız özel alana başkalarını müdahale ettirmemeliyiz."

     Bireyler arasında kullanılan dil sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda evlilik sarayını mamur eden, bir bakıma sihirbaz vazifesi gören önemli bir armağandır. En güzel edebî cümleler kurmak aileyi akademi hâline getirebilir; ancak asıl amaç, kurulan cümleye birlik, kullanılan kelimeye sevgi yükleyerek, her harfi yürekten söyleyerek konuşmak olmalıdır. Bu şekilde icra edilen bir konuşma, yukarıdan aşağıya şefkat ve merhamet; çevreye sadakat ve samimiyet, aşağıdan yukarıya ise muhabbet ve hürmet devridaimini sağlayacaktır. Değil televizyon seyrederken, - bilgisayarda çalışırken yahut da kitap, gazete okurken, - “iki elimiz kanda bile olsa,” aile bireyinin konuşma isteğini, soru sorma niyetini hissettiğimiz an, yorgunluğumuzu, yoğunluğumuzu hatta kendimizi bile bir tarafa bırakıp onları kalpten dilimize akan sevgi kollarıyla kucaklamalıyız. Ebeveynin çocuklarına vereceği en özel hediye, istendiği anda onlara özel zamanından ayırmasıdır. Dinlerken, paylarken, severken, yererken sadece onlar olmalıdır uzayımızda, onlara ayırdığımız özel alana başkalarını müdahale ettirmemeliyiz.

İletişim mi, İletim mi?
     Öncelikle ‘iletişim’ ve ‘iletim’ konularını çok iyi tanımlamamız gerekmektedir. Gerek sade bireylerin gerekse amir konumunda olanların, muhatabın görüşlerini işin içine katmadan onlara yönelttikleri amirane bilgi akışına “iletişim” demek asla mümkün değildir. Karşılıklı duygu ve bilgi alışverişi söz konusu olmadığından, buna dense dense “iletim” denebilir. Dolayısıyla anne-baba başta olmak üzere, aile bireylerinin bu tür buyurgan davranışları, iletişimi ortadan kaldıran soğuk talimattan öteye geçemeyecektir.
 
     Kendini muhatabının yerine koymadan, onun izzet ve onurunu göz önünde bulundurmadan yapılan girişimler kalplerde makes bulamaz; bulamayacağı için de bu tür girişimler iletişim değil, iletim olarak tanımlanmaya uygundur. Çünkü iletişim, bireyi benliğinden etkileyen, birlikte hedefe koşarken aşka getiren bir gönül yürüyüşüdür. İleten ve iletilenden oluşan iki kutup arasındaki onurlu alışveriş olarak tanımlayacağımız bu muhabere evleri yuvaya, ülkeleri yurda, dünyayı da nurani ve insani bir âleme çevirecektir. Aksi takdirde iletişimin ruhundan uzak bu bilgilendirme süreci iki makine arasındaki yahut da insan ve makine arasındaki işlevsel ilişkiden öte bir yakınlık oluşturamayacak, bireyler her türlü insanlık değerlerini paylaşmak şöyle dursun, sahip oldukları ne varsa, hepsini yitirmekle karşı karşıya kalacaktır.

İletişimin Dili
     İletişim kadar iletişimde kullanılan hâli ve kâli dil de hayati önem arz eder. Dolayısıyla kullanılan dilde nezaket asıl olmalı, söz bitmeden karar verilmemeli, söz kesilmemeli, sonuç odaklı ve güven telkin eden sorularla bireye meramını rahat ve etraflıca anlatma imkânı ve fırsatı verilmelidir.
İnsanoğlu her şeyi sineye çeker ve zaman içerisinde unutur ancak “Adam yerine konmama”yı asla unutmaz. İnsanın kolay kolay unutamayacağı bu aşağılanma hissi kişide biyopsikososyal travmalara sebep olur. Onun için; çocuklar hakkında başka ailelerin bireyleriyle kıyaslama, hakaret, küçümseme ve rencide etme hissi uyandıracak kelime ve cümlelerden özenle kaçınmak gerekir; bu konuda gösterilecek dikkat ve özen aile, ortamının huzurunu arttıracaktır. Çocuğun çok kabiliyetli yahut da üstün zekâlı olduğu için değil, “ailenin mütemmim cüzü” olduğu için vazgeçilmez bir değere sahip olduğu mesajı kurulan cümlelere yansımalıdır. Böylelikle birey, ailede baş tacı olduğu hissinin kendisine verilmesini en büyük lütuf olarak görecek ve bu sırça saraya halel getirmemek için üstün gayret sarf edecektir. Sağlıksız ve mutsuz aileler, huzursuz ve umutsuz çocuklar yetiştirecektir. Aile içi iletişim, aile(ler)de var olan eğilimler, zafiyetler doğrultusunda bireylerin birbirleriyle yaptığı sözel (kâlî) veya davranışsal (hâl) her türlü iletiden oluşur. Etkili bir iletişim, aile üyelerinin karşılıklı olarak birbirlerinin düşüncelerini ve duygularını anlamalarını sağlar; işbirliği, yardımlaşma ve paylaşma davranışlarına yol açar ve çocukların gelişmesi için uygun bir vasat oluşmasına vesile olur. İyi bir iletişimin kurulduğu aile ortamında çocuklar daha özerk, bağımsız ve sağlam bir kişiliğe kavuşmanın yanı sıra, düşünme ve duygularını açıklama rahatlığı ve başkalarına faydalı olma alışkanlığını da kazanırlar. Etkili bir iletişim sisteminin geliştirilemediği, iletişim kazaları ve engellerinin yer aldığı bir ortamda çocukların sağlıklı gelişimleri mümkün değildir. Bu durumda çocuklar özgürce düşünemeyen, düşünce ve duygularını açıkça dile getiremeyen bağımlı birer fert olurlar. Herhangi bir engel yahut sıkıntıyla karşılaştıklarında bocalayan, çözüm bulma yetenekleri gelişmediği için kendilerini çıkmaz sokakta gören bireyler gayrikanuni ve gayriahlaki davranışlar sergilemek zorunda kalırlar. Bu nedenle anne-baba ile çocuklar arasında etkili bir muhabere ağının kurulması, toplum, ülke ve insanlığın geleceği açısından çok önemlidir. Çünkü aile muazzam bir manzumedir; bu sistemdeki her birey bir başka sistemin lokomotifi yahut elemanı olabileceğinden, mütedahil dairelerde eşzamanlı iletişim hâlindedir.
 
     Sağlıksız ve mutsuz aileler dayanıksız, sorumsuz ve umutsuz çocuklar yetiştirirler. Toplumun temeli ve mihenk taşı ailedir; mutlu ailelerin temeli ise, etkin ve sağlıklı aile içi iletişimdir. Aile içi iletişim, sağlıklı ve mutlu toplumlar için vazgeçilmez bir efsundur.

Dil ile Beden, Kâl ile Hâl Uyum İçinde Olmalı  
     Meramını ifade edişte jest, mimik ve yüz işmîzâzları kalbe tesir eden önemli mesaj araçlarıdır. O açıdan sözel iletişimi destekleyen vücut yapısının şekillenmesi de tabii hâli kendiliğinden oluşturacağından, söz ile vücut dili birbirini tamamlamak zorundadır.
 
     Mevlâna’nın deyimiyle; “aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır” yaklaşımıyla sadece konuşma değil aynı şekilde karşı tarafa verdiğimiz izlenim de önemlidir.
 
     Yapay dil yapmacık hareketleri doğurur. İçten, yürekten, gönülden kaynaklanan sözcükler muhatabın kalbini fethedecek özellikte dilden dökülür. Dil ile bedenin uyumlu olmasının yanında karşısındaki kişinin duygu ve düşüncelerinin farkında olmak, davranış ve konuşmalarına değer vermek, empati yapmak aile bağlarını kopmamacasına kenetleyecektir. Bu eğitimi almadan muhatabın yüz hatlarını okuma, vücut dilini an-lama ve “insan denen meçhul”ün sır haritasını çözme de mümkün olamayacağından iletişim sarayı eksik kalacaktır.
 
      Şimdiye kadar söylenen ve bilinenin aksine, iletişimde ana organın kulak değil göz olduğu ortaya çıkmıştır. Bilimsel verilere göre, “İki kişi arasında sürdürülen bir iletişimde göz saniyede 10 milyon ‘bit’ bilgi alırken, kulaklar saniyede 100.000 ‘bit’ veri almaktadır. İnsanda yirmi bin farklı yüz ifadesinin, bin farklı sözsüz dil unsurunun, yedi yüz bin farklı fizikî jestin olduğu bilinmektedir. Bu durumda, bir kişi kendi duygu dünyasındaki gerçekleri yansıtmadığı takdirde, muhatabının gözünden saniyede 10 milyon bilgiyi kaçırabilecek derecede bir yeteneğe sahip olması gerekir. İşte bu yüzdendir ki, kişiler arasında kurulan iletişimde, sun’ilik, yapmacıklık ve sahtecilik muhatabı tarafından çoğu defa oldukça kolay hissedilir.”Olumsuzluklar karşısında bile olumlu, yapıcı tutum takınma, aile içi çatışma ve kırılmaları azaltacaktır.
 
     Dilin diğer bir aşaması ise, aile içi iletişimin olmasının yanı sıra, bu iletişimin kalitesinin de hayati önemi haiz olmasıdır. Dayanışmanın, duygudaşlığın kalitesi, kelimesinden cümlesine, konusundan konuşma şekline kadar dilin kalitesiyle doğru orantılı olarak gelişmektedir.
Söz ve davranış aslında birbirini tamamlayan bir sistemi bünyesinde barındırmaktadır. Söz ve davranışın birbirini tamamlamaları, duygu yüklü ve insan odaklı konuşmaların yapılması ile sıcak davranışların yaşanması, bireyler, aileler, kesimler arasındaki kaynaşmayı pekiştirecektir.

Geniş Aile İletişimi
     İletişim paydaşları olarak sadece çocukları görmek, bir sistemin büyük kısmını ıskalama anlamına (Pedagog Âdem Güneş, Şebnem Dergisi) gelecektir. Dolayısıyla küresel düzen tarafından dayatılan çekirdek aile yahut ayrı eşler ve eşlerin birisinin yanına veya yuvalara sığınmış çocuklardan oluşan aile anlayışı, ayrık bir yapı ortaya koyacağından, iletişim sistemlerinin çalışması da mümkün olamayacaktır.
 
     Dolayısıyla bizim kültürümüzde geniş aile - anne baba ve onların anne babalarını yani üç kuşağı içine alan geniş bir aileden oluştuğundan - kuşaklar arası, bireyler arası ile aileler arası geniş bir sistemi birlikte çalıştıracağı için “etrâfını câmî ve ağyârına mânî” bir iletişim ağına imkân sağlayacaktır. Dil, üç kuşağı da kavrayacağından daha zengin ve rengîn, daha say-gın ve onurlu, daha zevkli ve öğretici olacaktır. Aksi takdirde dede ile torun arasında, hatta ebeveyn ile çocuk arasında kültürel uçurumların ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
 
     Tarafların beklentileri, düşünceleri ve ihtiyaçları çatıştığında tarafların asgari müştereklerde anlaşmakla kendilerini vazifeli bilmeleri gerekir. O açıdan sadece duygusallık tek başına yetmeyecek, zihinsel ve ruhsal iletişim de önemli olacaktır. Aile reisine veya bireyleri yetiştiren ebeveynlere düşen görev, aile bireylerinin lâfzî, hissî, ruhî ve zihnî iletişim becerisinin de geliştirilmesini sağlamaları olacaktır.

Yüz Yüze (Rûberû) Dil
     Önyargılardan uzak kalabilmek ya da muhatabın gerçek düşüncesini anlamak için yüz yüze görüşme, kişiye çoğu zaman yanlış anlamaların önüne geçme fırsatı sağlayacaktır.
Unutmayalım ki, her şey zihinde başlıyor, düşünce hâline geliyor; akabinde söz, davranış, alışkanlık ve karaktere dönüşüyor. O açıdan “amellerin niyetler tarafından biçimlendirilmesi” sözü çok manidardır. Muhatabı niyetlerimizde iyi konumlandırırsak, ilişkilerimizin hedefleri de güzel bir şekilde gerçekleşecektir.

Güven
     Güçlenmemiş aile bireylerine sağlanacak güven ortamı, o bireylerin kendilerini keşfetmelerine vesile olacak ve birey kısa süre içerisinde güven potasında eriyerek serapa güven dolu bir insana dönüşecektir.
    
     “Tesâdüm-ü efkârdan bârika-yi hakikat ortayaçıkar” fehvasınca bireylerin aykırı, farklı ve muhataba ters gelen söz ve davranışları önemsenmeli, bunu bir fırsat ve zenginlik olarak görmeliyiz. Aksi takdirde sindirilmiş, sinik ve ezik bireyler aile içerisinde sosyal patlama ve travmalara sebebiyet verebilecektir.
 
     Çıkarlar zarar görse de, kullanılacak dil kutsallığın rengini taşımalıdır. Çünkü evliliği ve aileyi sürdüren temel güç çıkarlar değil evliliğin kutsallığıdır. Bir ibadet olduğu düşünülerek sevap hazinesi olan yuvayı devam ettirmek adına her türlü fedakârlık gösterilmelidir. Bireylerin hata yapma haklarının da olduğu bilinciyle hatalı davranış sergileyen birey dışlanmamalı, avukatı gibi davranılarak hatasının telafisi cihetine gidilmelidir. Aile bireyleri yaratılıştan itibaren “nev’i şahsına münhasır”dırlar yani özeldirler. Dolayısıyla onları kendilerinden başkalarına benzetmeye kalkışarak ezmek yerine zayıf tarafları güçlendirilmeli; güçlü tarafları hayırlı, verimli, kalıcı ve etkili mecralara yönlendirilmelidir. Adaletin tecellisi adına mücazat ve mükâfat beraber işlemeli, bunun için de korkutma ve sindirme yerine müjdeleme ve teşvik etme yolu seçilmelidir. Muhatabımızı kendi çıkarlarımıza tercih ettiğimizi kendisine hissettirdiğimiz an, bize karşı güvenini daha sağlıklı bir zemine oturtmuşuz demektir.

Dilde Kutsallık Vurgusu
     Çıkarlar zarar görse de, kullanılacak dil kutsallığın rengini taşımalıdır. Çünkü evliliği ve aileyi sürdüren temel güç çıkarlar değil evliliğin kutsallığıdır. Bir ibadet olduğu düşünülerek sevap hazinesi olan yuvayı devam ettirmek adına her türlü fedakârlık gösterilmelidir.
 
     Bu arada sevmek, önemsemek gibi kavramlar da muhatabın her arzu ettiğini yerine getirmek anlamına gelmemelidir. O açıdan, ihtiyaç olmayan her şeyin israf olduğunu, israfın da huzur ve mutluluğu olumsuz yönde etkilediğini bilerek dil ihtiyaç odaklı olarak kullanılmalıdır. Aksi takdirde huzursuz, doyumsuz, tatminsiz, küçümseyen, teşekkür ve şükür etmeyi bilmeyen ümitsiz bir vaka ile karşı karşıya kalınması muhtemeldir.
 
     “İki dostun arası, ikisinden birisinin işlediği günahtan dolayı bozulur” sözü göz önünde bulundurularak bozulma emarelerinin hissedildiği an yap-tığımız hataları gözden geçirme zamanı geldiğini bilerek üzerine gidilmeli; hata, eksik ve aksaklıklar yuvaya zarar verecek boyuta gelmeden bertaraf veya telafi edilmelidir.
 
     Her insan aynı mimarın farklı tasarladığı bir saray olup farklı tezyinata ve tefrişata sahiptir. Hâl böyle olunca, bu sarayın çalışma sistemi, değerleri, duruşu ve öncelikleri çok iyi tespit edilmelidir. Bedenin kalbi olan sarayın salonunda şeref misafiri olarak ağırlanmak istiyorsak, saray sahibinin hassasiyetlerini nazarıitibara almak zorundayız. İnsanların ekranlarla akraba olup akrabalarına yabancılaştığı veya yakınların unutulduğu bir zamanda kişiselleşen TV, bilgisayar, tablet ve cep telefonu gibi el cihazlarıyla âdeta otistik hâle getirildiğinden, aile bireylerinin birbirlerine zaman ayırması, bireylerin haz alıp istifade ettiklerine inandıkları ortak zamanların arttırılması bu sıkıntıyı ortadan kaldıracaktır. Hatta “kederde, tasada, sevinçte, iyi ve kötü günde birlikte olmak” lafzı havada kalmamalı, aile aynı zamanda bir istişare ve icra kurulu olarak vazife görmelidir. Bu vesileyle bireyler, sorumluluk, yetki, aidiyet ve sorun çözme, geleceğe güvenle bakma gibi hasletleri de kazanmış olacaklardır.
 
     Yine bu sürecin ilgi alanı dışına ittiği “komşuluk” kavramı canlandırılmalıdır. Böylelikle bireyin dış dünya ile olan teması sağlam bir şekilde ve tedricî olarak başlamış olacaktır.
 
     “Tebessüm sadakadır” fehvasınca bireyler mümkün mertebe gülümsemeyi âdet edinmeli, bunun pozitif enerjisinden toplumu istifade ettirmelidir.
 
     Hasılı, muhabbeti meşguliyetlerimize feda edip aile bireyleriyle hasbihâl edemediğimiz bu dönemde aile sohbetlerinin arttırılması ve bu buluşmaların kalplerde makes bulup özlenerek takip edilmesi, kullanılacak dilin kalitesi, rengi ve zenginliğine bağlıdır. Her alanda çağ atlayan ve dünya insanlarının kendisinden çok şeyler beklediği ülkemizin model olması ancak sağlam aile yapısıyla mümkün olacaktır. Sağlam birey ve muhteşem aile ise, yerinde ve muhatabını yüceltip yetiştiren ihtişamlı bir dil ile mümkün olacaktır.

NEVZAT BAYHAN
DİL ve EDEBİYAT DERGİSİ (Sayfa: 22,26)

 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder